Anneler Günü’nün Amerika Birleşik Devletleri’nde artan bebek ölüm oranlarına ve İç Savaş sırasında yaşanan kayıplara yanıt olarak 1850’lerde başladığını, günümüzde Anneler Günü olarak kutlanan bu özel günün yaratıcısı Ana Reeves Jarvis’in tüm hayatını, bu günün ticarileşmesine engel olmak için harcadığını biliyor musunuz? Peki, hayatınız boyunca her yıl muhtemelen kutladığınız Anneler Günü’nün, insan harici hayvanlar için ne anlam ifade ettiğini hiç düşündünüz mü?

Anneler Günü’nü kutlarken, dünya çapında rutin olarak annelikleri yok sayılan, yok edilen milyarlarca anneyi düşünmek için bir an duralım. Anneler Günü günümüzde dev bir ticari girişim haline gelirken, biz de 1850’lerin savaş karşıtı mesajlarını insan olmayan annelere uyarlamak istiyoruz.

Şu anda dünyanın dört bir yanında milyarlarca hayvana karşı akıl almaz bir şiddet uygulanıyor. Kültürümüze ve bilinçaltımıza o kadar kök salmış bir savaş ki bu, çoğumuz her gün hepimiz kadar nefes alma, yaşama, sevme ve var olma arzusu olan diğer hayvanların kitleler halinde katledilmesine ortak oluyoruz. Bu masum canlıları görünmez kıldık, kapalı kapılar ardında onları parçalara ayırdık ve bir zamanlar nefes alan bu canlıları paketlenmiş ürünlere indirgedik.

Yaşamlarını aldığımız ve bedenlerini sömürdüğümüz bu hayvanların birçoğu anneydi, bebekti, çocuktu.

Süt endüstrisi anne ve yavruları birbirinden koparıyor

Süt ve süt ürünleri tüketiyorsanız, bir bebeğin besinini (ç)alıyorsunuz demektir.

Bu bilgi pek çok kişi için “sert” gelebilir ama gerçek bu. Süt üretim tesislerinde sömürülen inekler düzenli olarak (yaklaşık 12-13 ayda bir) insan müdahalesi içeren ve cinsel şiddet olarak tanımlanabilecek “suni tohumlama” veya “yapay döllenme” adı verilen yöntemle hamile bırakılır. Dokuz ay boyunca yavrularını besleyip büyüten anne inekler, doğumdan yaklaşık birkaç saat veya gün sonra yavrularından koparılır ve sütleri insan tüketimi için toplanır, satılır.

Erkek buzağılar ise bir süre şekerli sudan oluşan bir karışımla anneden ayrı kafesler içinde beslendikten sonra “süt danası” olarak mezbahaya gönderilerek öldürülür. Dişi buzağılar da, normal şartlarda yaklaşık 15-20 yıllık ömrü olmasına rağmen, ortalama beş yıl içinde öldürülen annelerinin yerini almak için aynı döngü içinde insan menfaati için sömürülür.

Tüm bunlar, insanın hayatta kalmak için ihtiyaç duymadığı bir sıvı elde etmek için yapılıyor. Sıradan bir öğün için anneleri ve bebeklerini koparıyoruz.

Bazı annelerin sesi duyulmuyor

Yumurta tüketiyorsanız, annesinin sesini hiç duymamış bir tavuğun yumurtasını yiyorsunuz demektir.

Tavukların kuluçka süresince, henüz yumurtadayken civcivleriyle konuştuklarını biliyor muydunuz? En önemli sosyal bağlardan biri olan anne ile çocuğu arasındaki bağ, civcivler daha yumurtadan çıkmadan oluşur. Doğduklarında, henüz birkaç günlükken bile civcivler, annelerinin sesinin eşsiz tonunu bilirler ve anneleri de onlarınkini bilir. Yavrular yumurtadan çıkmadan bir ya da iki gün önce anneye seslenmeye, cıvıldamaya başlarlar.

Oysa yumurta üretim tesislerinde dünyaya gelen neredeyse tüm civcivler, annelerinden uzak bir şekilde, devasa depolarda tutulan yapay kuluçka makinelerinde yumurtadan çıkar. Erkek civcivler ise canlı canlı preslenir veya dev torbalarda nefessiz bırakılarak boğulur. Yumurta veya “et” üretimi için ayrılan dişi civcivlerin gagaları kendilerine ve birbirlerine zarar vermemeleri için kısmen kesilir. Bu ağrılı ve acılı uygulama, kısacık yaşamları boyunca çektikleri acıların başlangıcı niteliğindedir. Normal şartlarda 5-10 yıl yaşayabilen tavuklar, 6 haftalıkken veya 1 yaşındayken öldürülür.

Tüm bunlar, insanın hayatta kalmak için ihtiyaç duymadığı bir besin elde etmek için yapılıyor. Sıradan bir kahvaltı için anneleri ve bebeklerini ayırıyoruz.

Bakış açımızı, hayatımızı ve hayatlarını değiştirmek elimizde

Keçiler, koyunlar ve domuzlar… Hepsi henüz yavruyken annelerinden zorla ayrılmış ve belirli uzuvları kesilmiş bir halde ölmeye gönderiliyor.

Diğer hayvanlarla empati kurduğumuzda, onları mutluluğu ve acıyı hissedebilen, birbirleriyle derin ve sosyal bağlar kuran eşsiz bireyler olarak görebiliyoruz. Onları bir daha sıradan bir “ürün” olarak görmüyoruz. Şiddetin yadırganmadığı bu düzende hayvanların sosyal bağlarını yok etmenin, kasten acı vermenin ve canlarını almanın “insanca” yapılabileceğini düşünüyorsanız bir daha düşünün.

Vegan bir yaşam tarzını benimsemek zulmü reddetmektir; diğer hayvanların doğuştan gelen yaşam haklarını ve insan tarafından kasıtlı olarak zarar görmeme haklarını tanımaktır. Annelerin ve çocuklarının birbirinden ayrıldığı şiddet düzenine karşı koymaktır.

Anneler Günü’nde, insanların diğer annelere, yani yemeyi veya bir şekilde kullanmayı tercih ettiğimiz türlerin annelerine nasıl davrandığını düşünmenin zamanı geldi. Tüm hayatlarını, annelerini görmeden geçiren milyarlarca hissedebilir canlıyı anmanın, hayatımızı ve hayatlarını değiştirmenin zamanı geldi.


Önceki İçerikVegan ultra mesafe koşucusu Tesla’yı geride bıraktı
Sonraki İçerikABD kampüs menülerinin neredeyse yarısı vegan olacak

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.