II. Mahmud döneminde (1808 – 1839) bir İngiliz turistin çıktığı duvarda köpeklere taş atıp tahrik ettiği sırada, çıktığı duvardan düşerek ölmesi üzerine, İngiltere Osmanlı Devleti’ne nota verir.
Nota üzerine şehirde aylar süren köpek avı başlatılır.
Köpeklerin toplanmasına en büyük itiraz İstanbullu yerel halktan gelir.
Itirazlara rağmen onbinlerce köpek Marmara Denizi’ndeki Sivri Ada’ya terk edilir.
Bir süre sonra halkın tepkisi ve uğursuzluk getireceği söylentileri üzerine sağ kalan köpekler adadan geri getirilir.
Sultan Abdülaziz devrinde (1861 – 1876) Avrupalı yabancıların sokakta yaşayan köpeklere yönelik şikayetleri nedeniyle tekrar toplama kararı alınır.
Toplanan köpeklerin bir kısmı şehir dışına gönderilir bir kısmı ise yine Sivri Ada’ya bırakılır.
Kısa süre sonra tarihin en büyük yangınlarından biri 1870 Beyoğlu Yangını çıkar.
Şehir halkı bu yangınla köpekler arasında bir bağ kurar: köpekler sokaklarda olsaydı havlayarak mahalleliye haber verir, belki de yangın büyümeden söndürülebilirdi.
Ancak halkın tepkisine rağmen istanbul’un köpekleri için sürgün ve ölüm son bulmaz.
Alman imparatoru II. Wilhelm’in II.Abdülhamid döneminde (1876 – 1909) istanbul’a gelişi sebebiyle sokakların temiz görünmesi için köpeklerin toplatılmasına ve şehir dışına gönderilmesine karar verilir.
Fakat bu girişim, öncekilerden farklı olarak halkın muhalefeti sayesinde henüz uygulamaya konulmadan engellenir.
Son tecrit ve katliam vakası ise Osmanlı Devleti’nin son döneminde gerçekleşir.
İstanbul’da sokak köpeklerinin sayısının aşırı artışı üzerine belediye başkanı Suphi Bey, 1910 yılında kentteki köpekleri toplama kararı alır.
80 binden fazla köpek sokaklardan toplanır, teknelerle Sivri Ada’ya götürülür.
Başlangıçta köpeklere yemek ve su götürülse de bir süre sonra yardımlar tamamen kesilir.
Sivri Ada’da açlık ve susuzluk nedeniyle büyük bir katliam ve acı yaşanır.
Su ve yiyecek bulamayan köpekler bir süre sonra açlıktan ölür ve birbirlerini yemeye başlar.
Söylenenlere göre acı çeken köpeklerin ulumaları kıyılardan bile duyulur.
Ölen köpeklerin kokusu İstanbul’a kadar ulaşır ve katliamın kokusu uzun süre boyunca şehrin üstünde kalır.
Halk, 1912 yılındaki depreminin sebebini ve Balkan Savaşı’nda yaşanan kayıpları bu katliamın getirdiği “uğursuzluğa” bağlar.
Sivri Ada’nın adı halk arasında artık “Hayırsız Ada” olarak anılır.
Yıl 2024, bugün sokakta yaşayan hayvanların katline yönelik yeni bir yasa tasarısı ile karşı karşıyayız…
Tıpkı geçmişte olduğu gibi, bir kez daha; kamuoyu vicdanı sokaklarımızı paylaştığımız milyonlarca köpeğin yaşam alanlarından koparılarak tecrit edilmelerini reddediyor.
Birlikte yaşam kültürüne sahip bu topraklarda kültürel kodlarımızla bağdaşmayan, bilimsellikten ve etik değerlerden uzak bu yasa tasarısını kabul etmiyoruz.
“popülasyon kontrolü”, “güvenlik”, “korku” gibi bahanelerle mahallelerimizin sakinleri olan köpeklerin katledilmelerine karşı birlikte direniyoruz.
Yetkililerin tarihten ders çıkarmalarını ve kamuoyu vicdanına uygun hareket etmelerini talep ediyoruz.
Bilimsel olan, yaşam hakkını koruyan, kültürel kodlarımızla çelişmeyen ve etik tek çözüm kısırlaştırma, aşılama ve yerinde yaşatmadır.
Tarihimizde, yeni bir Hayırsız Ada katliamına daha yer yok!