Sir Paul McCartney bir keresinde mezbahaların camdan duvarları olsa herkesin vejetaryen olacağını söylemişti. Sir Cartney eğer et hakkındaki gerçeği bilseydik et yemeye devam edemeyeceğimize inanıyordu.
Ancak bir şekilde hakikati biliyoruz aslında. Et üretiminin pis bir iş olduğunu biliyoruz; ama ne kadar pis bir iş olduğunu bilmemeyi seçiyoruz. Etin bir hayvandan geldiğini biliyoruz, ama noktaları birbirine bağlamamayı seçiyoruz. Ve çoğu kez, hayvanları yiyor ve bir seçim yaptığımızı bilmemeyi seçiyoruz. Şiddet üreten ideolojiler nahoş hakikatin hem bir şekilde farkında hem de onu unutabileceğimiz bir şekilde yaşamamızı hem mümkün hem de kaçınılmaz kılacak şekilde yapılandırılırlar. Bütün şiddet içeren ideolojilerin ortak noktası ise bilmeden bilme olgusudur. İşte karnizmin özü de budur.
Bütün şiddet barındıran ideolojilerde üretici ile tüketici arasında kötülüğü görmemek, duymamak ve onu dile getirmemek anlamında gizli kapalı bir sözleşme vardır. Elbette hayvancılık ticareti kendi sırlarını korumak için elinden geleni yapıyor. Ama biz onların işini kolaylaştırıyoruz. Onlar bize bakmayın diyor, biz de yüzümüzü başka yöne çeviriyoruz. Onlar bize huzur dolu çiftliklerde, dışarıda yaşayan milyarlarca hayvan olduğunu söylüyor, ve ne kadar mantıksız olsa da, onlara inanıyoruz. Onların işini kolaylaştırıyoruz; çünkü bir şekilde, çoğumuz aslında hakikati bilmek istemiyor.
Ama aynı anda, akıllıca karar verebilme özgürlüğünü aktif tüketiciler ve özgür düşünen insanlar olarak hem istiyoruz hem de bunu hakkediyoruz. Bu tür bir özgürlük eğer öncelikle bir takım seçimler yaptığımızın farkında değilsek imkânsız. Görünmez bir ideoloji inançlarımızı ve davranışlarımızı biçimlendirdiğinde bizler kendi adımıza düşünme ve uygun şekilde davranma özgürlüğümüzü elimizden alan o sistemin esirleri haline gelmişizdir.
Hakikati anladığımızda- sistemin iç işleyişini çözdüğümüzde- o zaman, işte ancak o zaman, özgür seçimler yapabilecek bir konumdayızdır artık. Karnizmin adını verip et üretiminin pratiklerini açık açık ortaya koymak artık sistemin içini görmemize yardım edebilir. Erik Schlosser bu noktayı çok güzel açıklıyor, bu bölümü yediğimiz hayvanların hayatları ve ölmlerini anlatan bu kısa alıntıyla bitirmek son derece uygun görünüyor:
“Çit boyunca yürürken bir grup inek yaklaşıyor bana, gözlerimin içine bakıyorlar, sanki ödül bekleyen köpekler gibiler, ve beni takip ediyorlar, gizem dolu bir hisle sanki. Duruyorum ve bütün bu sahneye kavramaya çalışıyorum: serin serin esen melten, inekler ve onların böğürmeleri, bulutsuz bir gökyüzü, ayışığında et üretim tesisinden yükselen buharlar. Sonra birden binanın bir penceresi olduğunu görüyorum, ikinci katta küçük bir parça ışık. Bu geniş, boş boş duran yüzeyin arkasında gizlenmiş olan şeyin bir kısmını gözler önüne seriyor burası. Küçük pencereden bakınca kıpkırmızı cesetlerin döne döne ilerlediğini görebiliyorsunuz.”
Kaynak: Dr.Melanie Joy’un Why We Love Dogs, Eat Pigs and Wear Cows: An Introduction to Carnism adlı kitabından alıntı.Hayvan Özgürlüğü Çevirileri, Çeviri: Cem Çeboğlu, nonhumanslavery.com