Hayvan hakkı savunucuları olarak bu sene de 8 Mart’ta gerçekleşen Feminist Yürüyüşlerde hayvanları ve insanları sömüren patriyarkaya karşı bir araya geldik. Türkiye’nin farklı şehirlerinden aktivistler, türcülüğün olmadığı adil ve eşit bir dünya için, vegan gelecek için ortak bir çağrıda bulunduk.
Bu yıl İstanbul’da vegan feministler olarak, Vegan Kortej çatısı altında bir araya gelerek Kadıköy’den Taksime uzanan bir yürüyüş gerçekleştirdik.
8 Mart öncesinde gerçekleştirilen döviz ve slogan atölyelerinde hazırlanan materyallerin sosyal medyada paylaşıldığında ne yazık ki bazı arkadaşlarımız için linç kampanyasına dönüştürüldüğüne tanık olduk. Ancak feminizm mücadelesi ile hayvan hakkı savunuculuğunun ortaklaştığı noktayı göremeyen bireylerin bu sanal saldırısı meydanlarda karşılık bulmadı.
Kadının emeğini sömüren, baskılayan, şiddet uygulayan patriyarka tür ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin sistematik olarak hayvanları sömürmeye, öldürmeye, üzerlerinde tahakküm kurmaya devam ediyor. Vegan hayvan hakları aktivistleri olarak hayvanların feminizmin eşitlik mücadelesinde görünür olması için alanlarda olmanın öneminin farkındayız, 8 Mart’ta ülkenin dört bir yanında sokağa çıkan ve hayvanların uğradıkları sistematik sömürüyü görünür kılan herbir veganın emeğinin çok kıymetli olduğunu biliyoruz.
Hayvan Hakları Mücadelesini meydanlara taşıyan aktivistlerin 2025 yürüyüşünü arşivlemek ve mücadeleyi büyütürken ilham olması adına bu seneki deneyimlerini ve dövizlerini sizlerle paylaşıyoruz.
1 Kasım’dan 8 Mart’a, sömürüye karşı bütünleşik mücadelemizde dayanışmayla…

Vegan Aktivistlerin Deneyimleriyle 8 Mart
“HAYVANLARI DA KADINLARI DA SÖMÜRÜYOR PATRİYARKA!”
8 Mart’da önce Kadıköy ve sonra Taksim’de vegan feministler olarak ses yükselttik ve sisteme itirazlarımızı yükledik.
Ataerkil sistemin tek hedefi kadınlar değil, zayıf gördüğü her kesime ve canlıya aynı yerden bakıyor. Kadınlara da, Lgbti+’lara da hayvanlara da aynı sömürü̈ ve şiddet kıskacını doğrultuyor. Hakların gaspı, cinayetler ve katliamlar sistemsel baskının oluşturduğu zeminde işleniyor.
2025’de patriyark sistemin baskısını artırdığını, hak mücadelelerini düşmanlaştırmada vites yükselttiğini görüyoruz. Cinsiyetçilik, homofobi, köpekleri canavarlaştırma, hayvanları düşmanlaştırma ve türcülükle bir sömürü kıskacı işletiliyor. Vegan feministler olarak bunu görüyor, kadın, Lgbti+ ve hayvan hakları ile dayanışmak için ayrılığa ihtiyaç duymadığımızı söylüyoruz. Şiddetin faaline odaklanarak cinsiyetçi-türcü-homofobik olmayan adil ve eşitlikçi bir dünya için bütünleşik bir mücadeleyi işaret etmeye devam ediyoruz.
Feminist gece yürüyüşünde ışıklı pankartımız, dövizlerimiz ve vegan bayrağımızla yürüdük. Kızkardeşlerimizle kucaklaştık, coşkumuzu yükselttik.
Vegan feministler olarak “sınıfsız sınırsız özgür vegan bir dünya!” istiyoruz.
Güzide Erden, Vegan Aktivist (Vegan Derneği Türkiye) – İstanbul


Feminizm patriyarkayı ve onu yeniden üreten tüm dinamikleri karşısına alır. Günümüzde, toplumsal yaşamı sömürü ve tahakküm üzerine kuran tüm politikalarla olduğu gibi, türcülükle de antagonisttir. Şu sorular kritiktir: feminizm “birileri”ne yapılan sistematik işkenceyi görmezden gelebilir mi? “Birileri”nin sömürülmesinde suç ortağı olarak, bunu meşrulaştırarak nasıl adil bir dünya için mücadele yürütebiliriz? Kadınların erkekler için yaratılmadığı gibi hayvanlar da biz insanlar İçin yaratılmadı. Patriyarka, kapitalizmle köklenmiş sistematik dinamiklerle hayvanları, kadınları, lubunyaları sömürüyor. Yıl 2025, türcü-feminizm artık kabul edilemez, bu çelişki milyonlarca hayvanın sömürülmesine sebep olurken hem politik zemine hem mücadeleye zarar veriyor. Bu yüzden “Kız kardeşim, vegan ol!”
“Patriyarkaya, Türcülüğe, Kapitalizme karşı topyekün mücadele!” dövizlerimizle çıktık 8Mart’a. Görünmeyen emeğin sesini yükselttik, sokaklarda, meydanlarda, “sınıfsız, sınırsız, özgür vegan bir dünya” diye haykırdık. Oldukça yoğun bir ilgi vardı bol ışıklı “vegan feministler” pankartımıza… Tanışmadığımız vegan kızkardeşlerimizle vegan bayrağın altında toplandık. Bolca fotoğraf çektirdik. Henüz vegan olmamış kızkardeşlerimizin yoğun ilgisi, bize eşlik ettiği sloganlar ve kortejimizin coşkusu çok güzeldi.
Türcülük karşıtı mücadelemizi her geçen gün büyütüyoruz. Diğer hak mücadeleleriyle bir araya geliyor, politik hattı birlikte belirliyor ve alanlarda ses yükseltiyoruz.
Merve Tufan, Vegan Aktivist – İstanbul


8 Mart’ta Feminist Gece Yürüyüşü’ne ve bu yıl aynı gün olsa da çoğunlukla bir önceki Cumartesi günü Kadıköy’de yapılan Büyük Kadın Buluşması’na katılmak hayvanlar için de çok önemli. Çünkü hayvan istismarının ve bunun karşısında olan veganlığın feminizimden ayrılamayacak bir durumda olduğuna eminim. Çünkü hayvanları da kadınları da lubunyaları da sömüren, değersizleştiren, öldüren aynı partiyarka, aynı eril tahakküm. Yıkmaya çalıştığımız aynı şey ise, sömüren aynı ise birlikte mücadele etmemiz gerekmez mi? Ayrıca feministler kendilerini erkek şiddeti altında ezilirken buldukları için sokaklara çıkıyorlar, yine de erkeklerin de şiddete uğramasını istemiyorlar. Bu güzel düşüncedeki feministlerin hayvanların şiddete uğramasını isteyeceğini düşünmüyorum. Fakat nasıl ki bundan yıllar önce kadınlara uygulanan şiddet sistem dediğimiz kapitalist patriyarka tarafından gizleniyorsa, bugün aynı kapitalist patriyarka hayvanlara yönelik şiddeti de gizliyor. Bu gizlemeye karşı bizim bu gizliliğin önündeki perdeyi kaldırmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Vegan feministler olarak hep diyoruz ya bulunduğumuz her yerden ses çıkarmalıyız diye, bu yüzden farkında olmadan hayvanlara şiddet uygulayan feministler varsa onların düşüncelerine bir kapı açmak için 8 Mart’ta alanlarda olmamızın önemli olduğunu düşünüyorum.
Nasıl ki bundan sadece birkaç yıl önceye kadar translar lubunyalar feminist mücadeleden dışlanıyor ama bugün bu değiştiyse, inanıyorum ki hayvanlar feminizmin öznesi olarak görülmese de bu mücadelenin içinde yer bulacaklar. O zaman feministler hayvanlara yaşatılanları bu kadar geç gördükleri ve yaşatılanlara bu kadar geç ses çıkardıkları için üzülürken, biz vegan feministler olarak elimizden geleni yapmış olduğumuzu bileceğiz ve o üzülen feminist kardeşlerimize diyeceğiz ki “Üzülme kardeşiz, biz başlatmıştık, beraber devam edeceğiz bu mücadeleye”.
Tüm bunları düşünerek bu yılki dövizimin bir yüzünde şu yazıyordu: hayvanlar ne alaka deme, çünkü kadını ve hayvanı değersizleştiren, sömüren, öldüren aynı partiyarka. Arka yüzünü ise ikiye böldüm. Sol yanında beyaz zengin yaşlı heteroseksüel erkeğin en üstte olduğu ve kadın ve diğer hayvanların altta olduğu, çoğunlukla ego yazısıyla karşımıza çıkan resim vardı. Ama ben bunun ego degil de tamamen ataerkil sistem olduğunu düşündüğüm için, resmin altına ataerkil yazıp üstünü çizdim. Dövizin sağ tarafında da vegan bayrakta insanları temsil eden yani beyaz yerde gökkuşağı vardı ve vegan bayrağın üzerinde tüm hayvanların tabii insanların da içinde olduğu bir yuvarlak içinde yanyana durduğu resim vardı. Bu resmin altına da vegan yazdım. Ayrıca Çok uzun süredir var olan “Vegan Feministler” pankartını ışıklandırdık ve iki tane çubuğa astık, çok güzel oldu.
Bu yıl diğer yıllardan farklı olarak polis aramasından geçtiğimizde sadece gökkuşağını almamakla kalmadılar, üzerinde “politik” ve “rejim” kelimelerinin yazdığı dövizlerimizi de alana almadıklar. Hatta üzerinde Carol J. Adams’ın “Et yemek erkek iktidarının her öğünde yeniden ilan edilmesidir” sözü yazan dövizi de almak istemediler ama bir şekilde alana soktuk.
Vegan feministler kortejnin bu kadar az kişi olması üzücü çünkü vegan ve feminist olduğunu söyleyen çok sayıda insan tanıyorum ama gelmediler. Bu sadece 8 Mart için de geçerli değil. Bir yıldır sokaklarda katliam yasasına karşı yürüttüğümüz mücadelede de aynı durum söz konusu. Vegan olmanın hayvanlar için mücadele etmeyi yanında getirdiğini düşünüyorum. Umarım herkesin vegan olduğu ve her veganın hayvanlar için ses çıkardığı günler gelecek.
Arzum, Vegan Hayvan Hakkı Savunucusu – İstanbul


2025 yılını “aile yılı” ilan edenlere, varoluşlarımızı yok sayanlara inat, bu 8 Mart’ta binlerce feminist sokakları, meydanları isyanımızla doldurduk. Bununla birlikte biz feminist veganlar biliyoruz ki; kadının, lgbti+nın, çocuğun, göçmenin, sakatın, engellinin ve tüm azınlık kesimlerin en temel haklarını gasp eden patriyarkal sistem, insan dışı hayvanların da aynı tahakküm mantığıyla sonuna kadar sömürülmesini meşru kılıyor.
Bundan nerdeyse 11 yıl önce, 2014 yazında Muğla’da ilk vegan feminist kamp için hazırlanan, yıllar içinde kuşaktan kuşağa, elden ele dolaşan “Vegan Feministler” pankartını, bu 8 Mart’ta da -tam da olması gerektiği gibi- insan ötesi bir feminist isyanla taşıdık Taksim’de. Artık bu coğrafyanın her yerinden yüzlerce vegan-feminist sesleniyor: “özel olan politik; kimi yediğin kimi kullandığın da politik.” Bedenleri ete, süte, yüne, deneye, eşyaya indirgenen, yaşamalarına dahi izin verilmeyen hayvanlarla dayanışmayı bulunduğumuz her yerde hatırlamanın ve hatırlatmanın hepimizin sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Ne trans dışlayıcı ne de türcü feminizm patriyarkayı yıkabilir. Ne alaka deme, çünkü birilerinin türünden dolayı sömürülebilir olmasını onaylıyorsan, bu cinsiyetinden ötürü de olabilir ırkından ötürü de. Yani hepimiz hedefteyiz, ancak hep birlikte özgürleşebiliriz.
Özge Özgüner, Vegan Aktivist (BurHak) – İstanbul


Veganlar olarak orada olmamız önemliydi çünkü ataerki ve türcülük birbirini besleyen baskı sistemleri ve özgürlük bölünemez. Ne kadınların, ne hayvanların, ne de doğanın sömürüsüne göz yumamayız. Sokaklarda olmak, aynı sloganları haykırmak insana umut veriyor. Benim için çok güzel bir anlar oluştu. Ben Kızkardeşim Vegan Ol pankartı hazırlayıp X hesapta paylaşmıştım ve naveganlar tarafından baya linç yedim. Korkunç mesajlar alıyordum şiddet, taciz her şey vardı. Ben de hesabımı gizliye aldım.
Mitingde o pankartı gören bir sürü insan yanıma gelip bana sarılıp, desteklerini gösteriyordu bir sürü vegan yoldaşımı tanıdım. Kocaman dünyada yalnız olmadığlmı hissettim..
Xanım Nana Babazade, Vegan Aktivist – İstanbul


Bu yıl ki 8 Martı “duygu yoğun” bir deneyim olarak tanımlayabilirim. Arkadaşım Şule ile yürüyüş öncesi buluşup vegan lahmacun eşliğinde dövizimizi hazırladık. Alana geldiğimizde müthiş bir coşku, güven ve aidiyet duygusu hissettim. Sloganlar attıp, dans edip, hoplayıp zıpladık, neşe ve umutla ile dolup tastık adeta. Yürüyüş bitene kadar bu duyguların tadını çıkarmış ve artık evimize donecekken önümüzdeki yolu kapattılar. Birazdan açarlar herhalde diye beklerken, gözaltılar başladı. Korkunç bir köşeye sıkıştırılmıslık duygusu yaşadım, polisler bize bakıyor,içten içe gülüyor, adeta dalga geçer tavırlarla sorulamıza cevap veriyorlardı. Buz gibi havada tamamen keyfi yapılan bu hukuksuz uygulama ve maruz kaldığımız psikolojik şiddet sonucunda anksiyete krizi geçirdim ve titreyerek ağlamaya başladım. Arkadaşlarımın desteği sayesinde toparlayabildim ve yaklaşık 1.30 saat sonra bizi bıraktılar. Eve giderken bir yandan, bizi korkutmaya yıldırmaya çalışmak için bu harika günü nasıl mahvettiklerini, bir yandan da gözaltına alınan arkadaşlarımızı düşünüyordum. Her geçen yıl sayımızın artması, mücadele ateşimizin yükselmesi ve bu baskıların temelindeki korkuyu gördüğüm için daha da umutla doldum. Seneye dövizime ne yazacağımı düşünüyorum şimdiden 🙂
Bahar Mercan, Vegan Feminist – İstanbul


Patriyarkanın; kadın, lgbti+, çocuk, doğa ve hayvan üzerinde tahakkümüyle iktidarını her gün güçlendirmeye çalıştığı bu dönemde, tüm türlere yaşam ve özgürlük çağrısıyla 8 Mart’ta sokaklardaydık.
Trakya Üniversitesi Vegan Topluluğu, TÜVEG – Edirne
Vegan feministler olarak kadınların ve hayvanların bedeninin kontrol edilmesine ve istismar edilmesine karşı çıkıyoruz. Kadınların maruz kaldığı sömürüyle, hayvanların maruz kaldığı sömürü arasında doğruda paralellik vardır. “Hayvancılık endüstrisi” özellikle dişi hayvanların üreme sistemini kullanarak süt ve yumurta üretimini sürdürüyor. Ataerki hayvanın etiyle, kadının bedeniyle besleniyor. Bu sebeple veganlar olarak 8 Mart Dünya Kadınlar gününde sokaklarda tüm yaşamın hak olduğunu haykırdık.
Anonim Aktivistler – İzmir


Ankara’da 8 Mart için öncesinde döviz atölyesi için çağrıda bulunduk. Katılım çok yoktu ama keyifle geçti.
8 Mart için sözleştiğimiz vegan arkadaşlarımız da bir araya gelmek için alanda buluşacaktık, yalnız beklemediğimiz büyük bir kalabalıkla karşılaştığımız için bir araya gelmemiz güç oldu farklı yerlerde vegan dövizlerimizle bulunduk. Ankara’da böyle bir kalabalığın olması bir araya gelmemize engel oldu fakat kalabalığın O büyük coşkusu kadın dayanışmasında çok güçlü hissettirdi.
Ek olarak olumsuz bir görüşüm de, vegan feministlerin daha çok bir araya gelmesi için harekete geçmesi gerektiğini düşünüyorum, kesişimsel hak mücadelesinde vegan-feministlerin değişimde çok güçlü bir rol oynayabileceği düşüncesindeyim ve bağımsız değil, birlikte hareketle bu mümkün olacaktır.
“Bağımsız” vegan feministlik a politik birinden çok da farklı bir yerde durmuyor gibi geliyor bana…
Duygu Kuzeyunkizi (Rize Vegan Topluluğu) – Ankara


Kendimi queer ve vegan feminist olarak tanımlayan biri olarak bu yılki sekiz mart için şunları söyleyebilirim. İktidarın lgbti+lara yönelik henüz tasarı halinde olan yasa önerisi ve bu yılı “aile yılı olarak ilan ettikleri andan itibaren giderek artan baskısına karşı güçlü bir şekilde alandaydık. Bizler vegan queer feministler olarak hem insandışı hayvanlara yönelen ve yüzyıllardır süren sömürüye karşı hem de yaklaşık bir yıl önce sokaklarda yaşayan hayvanlarla ilgili çıkardıkları katliam yasasına karşı da alandaydık. Türcülük, ırkçılık homofobi ve eril şiddetin karşısında kesisimsel bir mücadeleye ihtiyacımız var ve bunu örgütlemek için daha çok bir araya gelmemiz gerekiyor.
Anonim Vegan Aktivist – Ankara
Bu 8 Mart’ta, feminist mücadeleyi türcülük karşıtı bir perspektifle büyüterek sokaklardaydık! Ankara caddeleri anti-türcü feminist mücadelenin çoğulcum sloganlarıyla inledi. Biliyoruz ki patriyarka ve türcülük aynı tahakküm ilişkisine dayanıyor: Bedenler metalaştırılıyor, sömürü doğallaştırılıyor ve şiddet sistematik hale getiriliyor. Kadınların özgürlüğü için mücadele ederken, hayvanların yaşam hakkını da savunuyoruz çünkü hiçbir beden, hiçbir yaşam, tahakküme mahkûm edilmez. Veganlık ve feminizm ilişkisi bağlamında Ankara’nın politik atmosferi ne yazık ki yetersiz. Alanda elbette birçok vegan vardır ancak örgütlenip bir araya gelmemiz mühim. Kalabalıkların içinde sesimizin-insan-olmayan hayvanların seslerinin daha gür çıkması için politik bilincin yayılması gerekiyor.
Şebnem Edikli – Ankara
“Türcülük ve cinsiyetçilik, bir kesimin yaşamının diğerinden üstün olduğunu kabul eden benzer yapıdaki ayrımcılık ve baskı biçimleri. Vegan feministler içinse her yaşam değerli.
Her geçen sene ne kadar çoğaldığımızı görmek gerçekten de umut verici. Ataerkiye, kapitalizme ve türcülüğe karşı kız kardeşlerimle alanlarda olmak inanılmaz güçlü hissettiren bir deneyimdi.”
Mora, Vegan Aktivist – Ankara
Asla yalnız yürümedim.
Bu sene sekiz mart için Ankara’da Yüksel Sokak’ta buluştuk.
Yüksel-Konur köşe biz Ankaralılar için özgürlük demek.
Ne zaman bir yasak gelse önce bu köşe ablukaya alınır, girmemize izin verilmez. Hala böyle.
Gençliğimin geçtiği bu köşede, tam on yıl sonra yeniden buluştuk. Bir polis anonsundan duyulana göre ‘bin bayandık’.
Barikatı aç sloganları ile Konur Sokağa girdik. Yarısına gelene kadar kimse Konur’a girdiğimize inanamadı. Meşrutiyet Caddesi trafiğe kapandı ve biz bin feminist tam on yıl sonra yeniden bu caddeden yürüyüp Sakarya’ya gittik.
Bu senenin en keyifli sloganı ‘erkek sus’ ve en iyi dövizi ‘bir sonraki slogan eski kocama gelsin’ oldu. Hepimiz çok güzeldik.
‘Asla yalnız yürümeyeceksin’ derken dağıldık.
Son on yılın en güzel sekiz martıydı.
İyi ki varız.
Sevgi (Junk Vegan) – Ankara


Fotoğraflar veganların sosyal medyada paylaştıkları görsellerden derlenmiştir.