The Conversation’da bu hafta yayımlanan bir yazıda vegan yaşam tarzının altında genel anlamıyla etik motivasyonların yanı sıra çok çeşitli olumlu toplumsal faktörlerin de bulunabildiğine işaret eden en son verilere ve söz konusu faktörleri çalışmak üzere yapılan yeni araştırmalardan hareketle bunların bireysel varoluş ve toplumsal kimlik açısından öne çıkan anlamlarının nasıl yorumlanabileceğine yer verildi.
Çalışmada özellikle Batılı toplumlarda et tüketiminin yüzyıllardır daha yüksek toplumsal statü, güç ve bununla ilişkili olarak maddi açıdan varlıklı olmanın ve ayrıca ideal anlamıyla erkek olmanın ve buna benzer erillik somutlaşmalarının bir göstergesi olarak kabul edildiği hatırlatıldıktan sonra bu algı ve görme biçimlerinin halen önemli ölçüde devam ettiğine değiniliyor.
Bu tür geleneksel güç ve tüketim anlayışlarının yaygınlığı sebebiyle, bahse konu sorunlu görüşlere karşı veganlığın toplumsal bir dönüşüm için farklı olumlu işlevler görebileceği düşünülmekte.
Et tüketiminin gelenekselcilik ve erillikle olan bağlantısına paralel olarak günümüzde veganların önemli bir çoğunluğunu kadın ve/veya genç bireylerin oluşturduğuna, ancak tam da veganlığın toplumsallaşma karakteri dolayısıyla bu dönüşümün her yaştan erkek bireyleri de kapsayabilecek olanakları yapısında barındırdığına dikkat çekilmekte.
Zira vegan yaşam tarzı erilliğin geleneksel sorunlu normlarını çok etkili bir şekilde yıkıp yerine pozitif alternatifler önerebilmekte. Bu bağlamda hazcı, üst sınıflara yükselme yarışını öncelik edinen ve “eril güç/başarma”-temelli bir tüketim (hızla tükenme) kültürü yerine bireyin kendini gerçekleştirmesi ve ekolojik bir bütünlükle toplumsal ilişkiler dolayımında üretici nitelikte bir kendi-olma bilinci ve disiplinini hayata geçirmesi olanaklı hale gelmekte.
Bu tür bir özdisiplin ve kendini vegan bir bilinçle gerçekleştirme kamusal biçimlerde başarıyla iletişilebilirse içinde yaşadığımız tüketim kültüründeki problem üreten dinamiklerin böyle bir toplumsal dönüşüm sürecinde yeniden yapılandırılması sadece ekonomik bakımdan orta ve alt sınıfların değil üst sınıfların da ideoloji ve yaşam tarzlarında etik doğrultularda bir farklılaşmayla sonuçlanabilir.
Benzer çıkarımların yapıldığı araştırmada ilkin Birleşik Krallık medyasında veganlığın nasıl temsil edildiğine bakılan 2 binden fazla makale incelendi. Ardından, vegan veya veganlarla yakın bir tanışıklığı olan “orta-sınıftan” 20 tüketiciyle geniş kapsamlı soruların yöneltildiği görüşmeler yapıldı. Böylece veganlığın sınıf ve karakterle olan ilişkileri dahil olmak üzere pek çok düşünsel açıdan detaylı bir toplumsal haritası çıkarılmış oldu.
Görüşmeler ve medyadan elde edilen verilerin birlikte analizi temelinde vegan yaşam tarzı ve böylece toplumsal olarak kendi çevrelerine yaydıkları anlam ve iletilerle ilişkilendirilen vegan olmanın kişiye getirdiği anahtar nitelikteki “yükler” (bir kişide toplumca varsayılan ya da kendisinden söz konusu kimlik bağlamında öyle olması beklenen imaj, karakter özellikleri ve/veya sorumluluklar) tespit edilmiş oldu.
Başta gelen sonuçlar şöyle: veganlıkla ilintili olan -dolayısıyla neredeyse tüm- toplumsal meselelerle ilgili ileri seviyede bilgili olma, finansal bakımdan görece varlıklı olma, veganlığın gereklerini yerine getirebilmek için vegan olmayanlara kıyasla kendine ait daha fazla zamana sahip olma imkanı, etik prensiplerine kendini adayarak kısıtlayabilme anlamında özdisiplin sahibi olma ve dayanıklılıkla her tür zorluğa rağmen bir seçimini sürdürebilme, veganlığın karşılaştığı toplumsal baskı ve zorluklara direnebilme, genel anlamıyla kendi amaçlarına bağlı kalarak davranabilme, kısa dönemli ödüllere ve hazcı itkilere kolayca kapılmama, duygusal/toplumsal çatışma/yük/sıkıntılarla baş edebilme ve çevresindeki kişi ve toplumsal yapı/sistemleri düşünsel anlamda temelden sarsmaya yönelik mücadele edebilen bir birey olma.
Yararlanılan kaynak:
https://theconversation.com/being-vegan-says-so-much-more-about-you-than-just-your-ethics-121586