2048 yılına kadar okyanuslarda balık kalmayabilir

“İnsanlığı değiştiren çoğu olumlu ve olumsuz şeyi birisi başlatmıştır.

Bir kişi.

Kimse her şeyi yapamaz ama herkes bir şey yapabilir…”

Cowspiracy’nin yapımcısı Kip Anderson’ın desteklediği Yönetmen Ali Tabrizi’nin belgesel filmi Seaspiracy 24 Mart tarihinde Netflix’de yayınlanmaya başlandı. Okyanuslarımızda insanların neden olduğu yaygın çevresel yıkım hakkındaki endişe verici ve şok edici gerçekler üzerine odaklanan belgesel film, aslında ticari balıkçılık endüstrisinin karanlık ve bilinmeyen tarafını ortaya çıkartan oldukça değerli bir çalışma.

Seaspiracy belgeselinden bir kare ile yönetmen Ali Tabrizi. Fotoğraf: Lucy Tabrizi

Yönetmen Ali Tabrizi okyanus ve deniz canlılarına, özellikle de balina ve yunuslara olan ilgisini çocukluğundan başlayarak özet halinde geçiyor. Zamanımıza geldiğimizde okyanus ve denizlerimizle ilgili çalışan birçok derneğe maddi destekte bulunan, boş zamanlarında kumsallardaki plastikleri temizleyip plastik kullanımına karşı savaş veren genç bir adam olarak karşımıza çıkıyor.

Peki, plastik çatal, bıçak veya pipet kullanmamak deniz ve okyanusları korumaya tek başına yardımcı olabiliyor mu? 2048 yılına kadar okyanuslarda balık kalmayacak olmasının asıl nedeni bu mu?

Ali Tabrizi’yi belki de birçoğumuzun sorgulamadığı konuları irdelerken ve insanların savunmasız denizlere ve deniz canlılarına verdiği zararı incelerken buluyoruz.

Suları kirleten plastik ve balıkçılık takımlarından, dip trolü ve tesadüfi ağa yakalanmaların (by-catch) telafisi imkansız hasarına, yasadışı balıkçılıktan yıkıcı avcılık uygulamalarına, Japonya’daki bir ton balığı limanından İskoçya’daki bir somon çiftliğine, Çin’deki köpekbalığı yüzgeci pazarlarından Tayland balıkçılık endüstrisindeki insan hakları ihlallerine kadar yeri geldiğinde gizli kameralar ile çekim yapan ve kendi hayatlarını dahi tehlikeye atmaktan çekinmeyen bir ekip çalışması Seaspiracy.  

Balıkçılık endüstrisi ve yunus katliamı arasındaki bağlantı

Kapsamlı rapor ve soruşturmalarla desteklenen bilgi ve verileri bize sunan belgeselde aklınıza kazınmayan bir sahne bile yok ama beni en çok etkileyenler arasında yunusların acımasızca yakalandığı ve katledildiği meşhur Japon koyu Taiji’yi sayabilirim. Burada yunus parkı ve akvaryum endüstrisine dikkat çekiliyor. Canlı yunuslar en az 100.000 ABD dolarına satılıyor. Taiji’de yunus katliamının yalnızca aşırı avlanmaya bir tepki olarak yapıldığını söyleyen Tabrizi, ton balığının 42 milyar ABD doları değerinde bir endüstri olduğunu ve Taiji balıkçılarının, balık avını tamamlamamak için yunusları ve balinaları öldürdüğünü öğreniyor.

1986’dan beri yürürlükte olan uluslararası bir yasağa rağmen balina avcılığına olan düşkünlüklerinden doğan bu yunus katliamının failleri olarak Japonları görürken, Seaspiracy bize şok edici ve üzücü bir gerçeği daha gösteriyor. Bu da her yıl çok daha fazla yunusun, ticari balıkçılık endüstrisinin “tesadüfi ağa yakalanma” terimiyle balık ağlarına ve trol teknelerine yakalanan tüm balıkları ve deniz yaşamını tanımlayan yan avlanma nedeniyle öldürülüyor olması.

Bu bağlamda filmin en dikkat çekici kısımlardan biri de, orkinos ve diğer konserve malların yunus içermediğini onaylayan bir kuruluş olan Dolphin Safe’in sözcüsü ve Earth Island Institute Uluslararası Deniz Memelileri Projesi Direktörü Mark J. Palmer ile yapılan röportajda, Dolphin Safe’in herhangi bir deniz ürününün yunus için güvenli olduğunu garanti edemeyeceğini söylemesi.

Köpekbalığı yüzgeci ticareti

Ali Tabrizi, dünyanın köpekbalığı yüzgeçlerinin %50’sini ihraç ettiği için “Shark Fin City” olarak adlandırılan Hong Kong’da, Sheung Wan ve Sai Ying Pun gibi mahalleleri dolduran kurumuş köpekbalığı yüzgeci dükkanlarını belgelemek için casus kameralara başvuruyor. Çünkü buralarda çekim yapmak yasak.

Bir sonraki sahnede OceansAsia’nın kurucusu ve şehrin önde gelen deniz yaşamı aktivisti olan Gary Stokes konuşmasında köpekbalıklarının küresel ekosistemler için ne kadar hayati olduğunu anlatıyor.

Bugün, köpekbalığı yüzgeci tüketimine karşı kampanya yapan fakat daha önce bir görev sırasında bir köpekbalığı tarafından saldırıya uğrayıp bacağını ve kolunun bir kısmını kaybeden eski bir ordu mensubu şöyle diyor: “Okyanuslarda köpekbalıkları olmazsa insanlık mahvolur. Hayatta kalmamız için hayati öneme sahipler.”

Her yıl 50 milyon köpekbalığını sadece yan av olarak öldürüyoruz, yani kasıtlı olarak bile değil.

Fotoğraf: Nancy Boucha/Marine photobank (Oceana)

Mesela hiç aklımıza gelmeyen ama çirkin bir gerçek olan bir başka konu da bir yandan kitlesel olarak finanse edilen STK’ların plastik kullanımıyla mücadele ederken, diğer yandan sürdürülebilir deniz ürünlerini savunmaları.

Bu durumla ilgili olarak Tabrizi, plastik karşıtı kampanya yürütenlere ve okyanus koruma sözcülerine, web sitelerinin neden insanların balık tüketimini durdurması veya azaltması gerektiğini açıkça belirtmediğini soruyor. Hafif bir duraksamadan sonra beklediğimiz gibi örtbas etme meyilli tutarsız cevaplar sıralanıyor.

Olayın şaşırtıcı tarafı, plastik içermeyen kuruluşların bazıları ve daha da kötüsü, Deniz Koruma Konseyi (MSC) gibi sürdürülebilir balıkçılık sertifikasyon kuruluşları, bize deniz ürünleri satarak para kazanan Unilever gibi devler tarafından finanse ediliyor.

Kölelik, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı

İlgisini zor kurabileceğimiz sahnelerden bazıları ise, Bangkok’ta filme alınan ve teknelerde çalışırken maruz kaldıkları işkence ve sömürüyü anlatan eski “balıkçı köleleriyle” yapılan röportajlar. Bu işin sandığımız gibi tek boyutlu ve basit olmadığını öğreniyoruz; ticari balıkçılık ile küresel uyuşturucu ve insan kaçakçılığını kontrol edenler arasındaki bağlantılar belirgin bir şekilde Tabrizi tarafından ortaya konuyor. Sonunda birinin polise ihbar etmesi sonucunda Tabrizi şehirden aceleyle ayrılmak durumunda kalıyor.

Doğu Afrika kıyılarında gerçekleşen yasadışı balıkçılığa belgeselde koca bir bölüm ayrılmış. Hayranı olduğum Sea Shepherd Conservation Society’nin Liberya kıyılarındaki polis baskınlarına eşlik eden Tabrizi, Somalili balıkçıların artık kıyı sularından geçimini sağlayamadıklarını çünkü uluslararası balıkçı teknelerinin denizlerini işgal ettiklerini görsel olarak belgeliyor.

Okyanusların ormansızlaştırılması

Seaspiracy’nin yaptığı bir diğer önemli bağlantı da okyanuslarımızın sağlığı ile iklim krizi arasında. Konu, uzun süredir bu sorunların çoğu hakkında yazmış olan The Guardian’ın çevre köşe yazarı George Monbiot tarafından sunulan çeşitli içerikler ile genişletilmiş.

Deniz yaşamını yok etmemizin etkilerini Amazon yağmur ormanlarının yok edilmesiyle karşılaştıran Seaspiracy, bize karbondioksitin %92’sinin denizlerimizde depolandığını hatırlattıktan sonra “okyanuslarımızı ormansızlaştırıyoruz” diyor. Yani okyanuslarımızı korumadan iklim değişikliğini durduramayız.

“Peki, bunu nasıl yapacağız?” derseniz, Sea Shepherd’ın kurucusu Kaptan Paul Watson’a kulak verelim: “Okyanus ve denizleri rahat bırakın”.

Önceki İçerikHayvancılık, hayvan kullanımı ve bulaşıcı hastalıklar bağlamında Dünya Tüberküloz Günü
Sonraki İçerikSeaspiracy: Balıkçılık endüstrisiyle ilgili 8 çarpıcı gerçek

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.