Geçtiğimiz yıl mart ayında, pandemi sebebiyle kapılarını ziyaretçilere kapatan Chicago’daki bir hayvanat bahçesinde dolaşan iki penguenin görüntüleri internette yayılmıştı. İki penguenin “rahatça”1 dolaşabilmesine atıfta bulunan Washington Post, görüntüleri “tam da ihtiyacımız olan şey” şeklinde tarif etmişti.

İnsanlar kendi evlerinde hapsolmaya alışmaya çalışırken, penguenlerin “özgürlük anları”1 pandeminin getirdiği anksiyeteyi biraz olsun hafifletmişti. Penguenlerin (esaret altındaki sözde)1 özgürlüklerini görmek bile insanları böylesine rahatlattığına göre, aslında içten içe hepimiz esaret altında yaşamanın, hissedebilen her canlı için zararlı olduğunu biliyor olmalıyız.

Hayvanat bahçeleri ve su parklarında hapsedilen hayvanlar, genellikle doğal ortamlarında sergiledikleri uzun mesafeler katetmek, uçmak, tırmanmak, yiyecek aramak, çiftleşmek gibi içgüdüsel davranışları gerçekleştirmekten alıkonulur.

Oxford Üniversitesinden bir çalışma hayvanat bahçesinde bir kutup ayısına düşen alanın, kutup ayılarının doğal habitatının milyonda biri olduğunu gösteriyor.

İnsanları eğlendirme amacıyla hapsedilmiş hayvanların çoğu için bir sürüye dahil olmak ya da aile içerisinde olmak oldukça önemli. Ailelerinden ve sosyal bağlarından koparılan bu hayvanlar doğal habitatlarına kıyasla son derece sınırlı alanlarda yaşamaya mahkûm edilirler.

Zoochosis

Bu yaşam koşullarının bir sonucu olarak hayvanlar, zoochosis adı verilen birtakım psikolojik sıkıntılar yaşamaya başlar. Zoochosis, belli bir amacı veya fonksiyonu olmayan, değişmeyen ve tekrarlayan davranışları açıklamak için kullanılan bir terimdir. Durmaksızın daireler çizmek, bir aşağı bir yukarı yürümek, parmaklıkları ısırmak, aşırı yalanma, kaşınma ve kendine zarar verme bu davranışlar arasındadır. Bunlara ek olarak hayvanat bahçelerinde hapsedilen hayvanlarda depresyon, stres ve anoreksiya da görülmektedir.

Hayvanat bahçelerinde zoochosis geliştirmeye maruz bırakılan bu hayvanları tedavi etmek için antidepresanlar, sakinleştiriciler, ve antipsikotik ilaçlar kullanılır.

Balinalar ve yunuslar esaret altında yaşamaya bilhassa uygun değillerdir. Küçük su tanklarında sonsuz daireler çizmek zorunda kalan deniz memelileri, esaret altındaki diğer hayvanlar gibi psikolojik sıkıntılar yaşamaya başlar. Bir katil balina olan Lolita, Miami Seaquarium’da en derin yeri 6 metre olan dünyanın en küçük tankına hapsedilmiş durumda. Çoğu günler, hapsedilmiş olmanın yol açtığı birçok sağlık sorunu için Lolita’ya antibiyotik, steroid ve narkotik ilaçlar veriliyor.

Lolita, 1980 yılında tanktaki arkadaşı Hugo başını defalarca tankın duvarına vurarak kendini öldürdüğünden beri arkadaşsız yaşıyor. Hugo’nun ölümü (aslında intiharı demek daha doğru) ve Lolita’nın hâlâ yaşamak zorunda olduğu zorluklar; esaret altında yaşamanın, ailelerinden ve hayatlarından koparılmalarının bir sonucu.

Peki ya çiftliklerde hapsedilen hayvanlar?

Hayvanat bahçeleri ve su parklarında hapsedilen hayvanlar esaret altındaki hayvanların küçük bir kısmını oluşturuyor. Fabrika çiftlikleri (ve besicilik amacıyla inşa edilen irili ufaklı alanlar)1 hayvanların esaret altında tutulduğu en büyük ve yaygın yerler.

Kârı en yüksek düzeye çıkarma amacını güden fabrika çiftlikleri, hayvanların hisli canlılar olduğunu reddeder ve onları birer mal, üretim birimi olarak görür. Bu çiftliklerdeki hayvanlar hareket etmenin dahi mümkün olmadığı dar alanlara hapsedilir.

Tavuk çiftliklerinde dört veya daha fazla tavuk, zemini bir tablet pc’den daha küçük olan batarya kafeslerine hapsedilir. Domuzlar ve yetişkin inekler çevrelerinde dönmenin dahi mümkün olmadığı dar bölmelerde, buzağılar ise genişliği yaklaşık 70 santimetre olan kulübelerde tutulur. Domuzlar doğum yaptığında, emzirme aralığı dışında yavrularıyla hiçbir temasa izin vermeyen daracık yavrulama kafeslerine nakledilir.

Birçok canlı türü için esaret altında yaşamak bir süreliğine olan geçici bir sıkıntı değil, yaşam boyu maruz kaldıkları bir gerçek.

Fabrika çiftliklerindeki hayvanlar dışkılarını ve idrarlarını içinde bulundukları alana yapmak zorundadır. Altlarında biriken atık seviyesi, istiflenmiş halde bulunmak zorunda oldukları için hızlıca birikir ve birçok sağlık sorunu oluşturur. Bunlardan en yaygını olan zatürreye, dışkıların birikmesiyle yüksek oranlarda maruz kalınan amonyak sebep olur. Fabrika çiftliklerindeki domuzların yüzde 80’i zatürreye yakalanır.

Hızlı kilo alımı ve hareketsizlik sebebiyle fabrika çiftliklerindeki hayvanlarda iskelet ve eklem sorunları oluşur. Kafeslere kapatılmış tavuklarda şiddetli kemik erimesi oldukça yaygındır. Bir çalışmaya göre neredeyse her dört tavuktan biri kırık kemiklerle yaşamak zorundadır.

Bunlar esaret altında çiftliklerde tutulan hayvanların yaşadığı sağlık problemleri ve hak ihlallerinin nadir birer örneği değil. Tam tersine, korkunç koşullarda yaşamanın doğal bir sonucu olarak sık sık yaşanan zorluklar.

Bir etolog ve çevreci olan Marc Bekoff, bütün memelilerin beyinlerinde limbik sistem2 olduğunu ve bu sistemin korku ve sevinç gibi temel duyguları kontrol ettiğini söylüyor. Başka bir deyişle, çiftliklerdeki hayvanlar da aynı insanlar ve diğer hayvanlar gibi mutsuz, üzüntülü ve sıkıntılı olabilecek donanıma sahipler ve hapsedildiklerinde hissettikleri tam olarak bu.

Hapsedilmenin getirdiği baskı ve stres, sıklıkla çiftlik hayvanlarının birbirlerine zarar vermesine ve zaman zaman kanibalizme3 yol açıyor. Örneğin, domuzların birbirlerinin kuyruklarını ısırması, hamile domuzların kafesin parmaklıklarını ısırması, “etleri” için yetiştirilen tavukların birbirlerini gagalayıp birbirlerinin tüylerini yolması sık görülen durumlar.

Uyarı: Tetikleyici şiddet görüntüleri mevcut.
Video: Association for the Protection of Fur-Bearing Animals, Kaynak: National Observer

Kapanma ve kapatılma

Gelişen teknolojiyle beraber insanların daha dar alanlara daha fazla hayvan sığdırması mümkün hale geliyor. Hayvanların yaşamını daha da zorlaştırmasına ek olarak bu durum, insanlara sıçrayan virüslerle görünür halen gelen hijyen standardları açısından da sorun teşkil ediyor. Bird Flu: A Virus of Our Own Hatching kitabının yazarı doktor Michael Greger, “Pandemiler yaratmak istiyorsanız fabrika çiftlikleri inşa edin,” diyor.

İnsanların pandemi sebebiyle evlerinde yaşamak zorunda kaldıkları kısmi “hapsoluş”, hayvanların deniz parklarında/tematik akvaryumlarda, hayvan çiftliklerinde ve hayvanat bahçelerinde yaşadıklarının çok küçük bir kısmını oluşturuyor. Biz sağlığımızı korumak için evlere kapanırken, onlar bambaşka sebeplerle hapsedilmiş durumdalar. Kimileri “etleri” için öldürülene kadar, kimileri ise bizi eğlendirmek için hayat boyu esaret altında yaşamaya zorlanıyor.

Onlara yardım etmek isterseniz, kilometrelerce öteden yapabileceğiniz seçimlerle hayatlarında çok büyük değişimler yaratabilirsiniz. Bir canlının vücudunu yemeyi ya da sütünü içmeyi bırakarak işe başlayabilirsiniz.


1 Eklenmesinin gerekli olduğunu düşündüğüm vurgu ve ifadelerdir.

2 “Limbik sistem davranışsal, motivasyon, uzun süreli bellek ve koku alma duyusu gibi çeşitli fonksiyonlar içerir; duygusal yetiler en çok burada işleme tabi olur.” (Wikipedia).

3 Bir canlının kendi türünü yemesi.


Kaynak: Sentient Media

Kapak fotoğrafı: Jo-Anne McArthur / Born Free Foundation

Önceki İçerikİklim krizinin gerçek bedeli “et” fiyatlarına eklenseydi?
Sonraki İçerikHayvansal protein ile bitkisel protein arasında fark var mı?
2014'te Boğaziçi Üniversitesi İşletme bölümüne girdi. 2020'de Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun oldu. Sosyal kimlik, ahlak psikolojisi ve türcülük ile ilgileniyor ve çalışmalarına sosyal psikoloji alanında devam ediyor. Çeviri ve içerik üretimi ile TVD'ye gönüllü destek veriyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.