Arıların dünya düzenine sağladığı yararı daha önce hiç sorguladınız mı? Peki ya balın nereden geldiğini ve neden tükettiğimizi? Ders notlarımdan ve kitaplarımdan yararlanarak yazdığım makalemde arıcılık sektöründe neler olduğunu tüm şeffaflığıyla öğreneceksiniz.

Dünyadaki gıdanın %90’ı 82 çeşit bitkiden elde edilmektedir ve bu bitkilerin %80’i arılar tarafından döllenir. Yani arı nüfusu olması gerekenin altına düştüğünde bitkiler tozlaşamayacak, sonucunda çoğalamayacak ve verim vermeyi kesecektir. Bu da topraktan yararlanamayacağımız, sonuç olarak canlıların yaşamını sürdüremeyeceği anlamına gelir.

Hatta bugün Çin’de pestisitlerin (tarım ilaçları) fazla kullanımı nedeniyle tek bir arının bile yaşamadığı alanlar oluşmaya başladı. Buralarda çiçeklerin döllenme işlemini, arılar olmadığından çiftçiler kendi elleriyle yapıyor. Merdivenlerle ağaçlara tırmanıyorlar ve ellerine aldıkları fırçaları teker teker tüm çiçeklere dokundurarak çiçeklerin tozlaşmasını sağlıyorlar ki ağaçlar meyve verebilsin. Yani arıların mevcut olmadığı bölgelerde, çiçekten çiçeğe konarak yaptıkları dölleme işini zorunlu olarak simüle etmek zorunda kalıyorlar.

Ayrıca kullanılan bu tarım ilaçları kolonide, kraliçe arının oluşmasına engel oluyor. Kraliçe arının olmadığı bir kolonide üreme şansı olmayacağından, kullanılan pestisitlerin dünyanın sonunu getirdiğinden söz edebiliriz.

Peki, madem arılar dünyaya böylesine kutsal bir yarar sağlıyor, hatta düzeni ayakta tutuyorken onları neden önemsemiyor, saygı duymuyor ve kendileri için, kışın tüketmek amacıyla depolayıp ürettikleri balı çalma eğilimine giriyoruz?

Neden ‘çalmak’ dediğimi küçük bir örnekle anlatmam gerekirse; bir işçi arı 2 kg bal yapmak için 380.000 km yol kat eder. Bu da ay ile dünya arasındaki mesafeyle eşdeğerdir. Bu azim ve çalışkanlıkla 7 hafta boyunca çalışan bir arı yalnızca 1 çay kaşığı kadar bal üretebilir.

Üstelik bu balı depolamasının ana sebebi kışı atlatmak için kendi besinini üretmektir. Sonuçta en doğal hakkı değil mi?

Böylesine emek verip kendi ürettiği balı yemek.

İşte insanın yaptığı hırsızlık tam olarak burada devreye giriyor. Çünkü insan, balı arıdan aldıktan sonra elbette ticari açıdan bakacağı için, arıya besin olarak pahalı olan bal yerine pudra şekeriyle hazırlanmış su verir ve arının onca uğraşla hazırladığı kendi balının tadına bakmasına dahi izin dahi vermez. Etik kısmının devreye girdiği ana sebep tam olarak budur.

Arılar köle gibi çalıştırılır, insan için bal üretmesi sağlanır, insan balı alır ve karşılığında ona yaşama payı kadar şekerli su verir.

Ayrıca bal toplamak için kovana yaklaşmak da ayrı bir olay. Arılar elbette yaşadıkları ortama giren bir yabancıyı uzaklaştırmak için saldırı girişiminde bulunacaklardır. Bu çok doğal, içgüdüsel bir kendini koruma davranışıdır. Endüstride ise insanlar bunu engellemek için kovana körük denilen bir aletle duman basarak arıları sersemletir.

Youtube: UoG Honey Bee Research Centre

Kovanları yanıyormuş hissine kapılan arılar aceleyle sersemlemiş ve tepki verme yetisini kaybetmiş biçimde dışarı kaçmaya çalışır. Arıların bu boşluğundan yararlanan insanlar ise kovanı açarak balı alırlar.

Rahatsız edici olan ikinci konu ise kraliçe arı mevzusu.

Normal şartlarda her kovanda 1 kraliçe arı bulunur ve bu kraliçe arı 5-7 yıl yaşayabilmektedir. Ancak arının yaşı ilerlediğinde attığı yumurta sayısı azalacağından endüstriyel arıcılıkta kraliçe arı her yıl değiştirilir.

‘Değiştirmek’ kelimesi yapılan işlemin yanında fazla masum kalıyor aslında. Çünkü bu değiştirme işlemini çiftçi, süresi dolan ve istenilen verimi vermeyen kraliçe arının kafasını tırnağının ucuyla ezip öldürmek suretiyle yapar.

Wikimedia Commons

Kraliçe arı dediğimiz de tamamıyla bir sektör aslında. Kovanın olmazsa olmaz ana parçası kraliçe olduğu için özel olarak üretilen bu arılar yüksek fiyatlara satılır ve minik kutulara koyularak ülkenin dört bir yanına kargolanırlar.

Bu zulümler devam ederken bir yandan çiftçiler kovanlarına kraliçe arıyı kabul ettirmekle uğraşmaktadırlar. Çünkü her kovan, ona sunulan kraliçe arıyı hemen kovana kabul etmez, hatta kovandan atar. Veya kraliçe arı kendi gitmek isteyebilir.

Kraliçe arı çok pahalı olduğundan bu olayı önlemek için kanatları kırpma işlemi burada da gerçekleştirilir ki arı kovandan uçup kaçamasın.

Üretilmesi ise kısaca şöyle; Öncelikle maliyeti düşük ve kolay bir işlem olduğundan ‘Jenter yöntemi’ çoğunlukla tercih edilen bir yöntemdir. Bu yöntemde kraliçe arı ve onu dölleyecek olan erkek arılar Jenter adı verilen kutulara koyulur, erkeklerin dışarı çıkıp içeriye girmesine izin verilir ancak dişi için aynısı söz konusu değildir.

Hatta kovandan ayrılmasın diye kanatları kırpılır ve hapsedildiği kutunun içinde bulunan yüksüklere yumurtlaması için ölene kadar bir fabrika misali çalıştırılır.

Erkeklerin dişiyi kabul etmesi için ise bir dizi koku yanıltmacaları yapılır. Bu yöntem genelde dişi arının üstüne baskın bir koku sıkılmasıyla gerçekleştirilir. Çiftçiler kraliçe arının üstüne sigara dumanı üfleyerek, alkol damlatarak veya sarımsak sürerek koku yanıltmacası yaparlar. Ancak bu yöntemle de kovan, kraliçeyi kabul etmeyebilir. Çiftiler de mecburen kovan, kraliçeyi kabul edene kadar yeni kraliçelerle denemeler yapar.

Youtube: UoG Honey Bee Research Centre

Elbette reddedilen kraliçelere ne olduğunu hepimiz tahmin ediyoruzdur. Zaten uçma yetisi kanatları kırpılarak elinden alınmış olan arı bir köşede açlık ve susuzluktan ölene kadar can çekişir.

Etik olmayan üçüncü olay ise arıların aynı süt sektöründe olduğu gibi suni tohumlamaya tabi tutulmasıdır.

Ana sebep verimi artırmak, ekonomik yönden sektörü geliştirmek ve spermin direk olarak cervix, yani döllenmenin en yüksek oranda gerçekleşebileceği bölgeye ulaşmasını sağlayarak döllenen yumurta sayısını maximumda tutmaktır.

Tabii bu işlem video ve fotoğraflarda görüldüğü üzere stres ve eziyet dolu bir dizi işlem içerir.

Youtube: ABC Australia
Youtube: Ali Türk
Youtube: PeterSchley

Suni tohumlamada karşılaşılan en büyük sorun ise ekipman sterilizasyonunun yetersiz yapılmasından kaynaklanan toplu ölümlerdir. Karbonhidrat ve mukus yönünden zengin olan ejekülat (sperma) içeriğinde patojenler hızla çoğalır ve ekipmanları kontamine ederek arıların ölümüne sebep olur.

Spermanın erkek arıdan alınması işlemi de 2 parmak arasına alınıp sıkılması suretiyle yapılır. Enjektörde 8-10 mm3 ejekülat birikinceye kadar erkek arılar bu işleme tabi tutulur.

Endüstriyel hayvancılıkta etik olmayan maddelerin sonunun gelmeyeceği apaçık ortada. Bu zulüm 1 cm boyunda bir arı olsa dahi değişmiyor.

Sadece bal değil diğer arı ürünleri de tamamıyla sömürü ürünü.

Örneğin polen ve arı zehri. Polenler arıların çiçekten çiçeğe konma esnasında arka bacaklarındaki toplayıcı tüylere yapışır ve arılar topladıkları poleni kovana taşıyıp bal yapmak üzerine programlanmıştır. Poleni saf olarak kavanozlayıp piyasaya sürmek isteyen çiftçi bunun için kovanın girişine polen tuzakları yerleştirir.

Arı topladığı polenini kovana götürmek üzere kapıdan girmeye çalışır, ancak arının girmesi için açılan delik arka ayaklarını içeri sokamayacağı kadar dardır ve topladığı polenler arı kovana girerken kovanın dışındaki plastik plakaya düşer. Arı, poleni içeri alamadığını anlayınca tekrar tekrar kovandan çıkarak polen arayışına girişir ve polenleri içeri sokmaya çalışmaya devam eder. Bu sırada plakada biriken polen özütü ise insanlar tarafından alınarak piyasaya sürülür.

Arı zehri ise insan sağlığında romatizma, eklem ağrıları, migren, astım ve kolesterol tedavilerinde kullanılan bir üründür. Ancak arı, zehrini yalnızca bir yüzeyi veya dokuyu sokarsa bırakır. Zehrin toplanması için uygulanan yöntem şu şekilde işler: Sistemde cam levha üzerine ince elektrik telleri gerilmiş bir alet kullanılır.

Arılar elektrik tellerine bastığında çarpılır ve sonucunda cam plakayı sokmaya çalışarak zehirlerini bırakırlar. Bu işlem 3 gün arayla 15 dk’lık periyotlarda gerçekleştirilir. Bırakılan zehir ise cam levha üzerinden bir jilet yardımıyla kazınarak toplanır. 1 kg zehir için 1 milyon iğneye gereksinim vardır. Yani bu 20.000 kolonilik bir topluluk anlamına gelir.

Youtube: 김사랑

Bahsedeceğim son etik olmayan olay ise; ‘Kovanda artan erkek arı popülasyonunu kontrol altına almak’ başlığı altında arıları öldürmektir.

Erkek arılar bal yapmaz, petek örmez, polen sepetleri yoktur ve polen toplayamazlar. Kolonideki tek görevleri dişi arıyla çiftleşmektir. Hiçbir iş yapmadan sadece kovandaki besinleri tükettiği için fazla miktarda olmaları istenmez.

Endüstriyel arıcılıkta, erkek arı dişiyle çiftleşip görevini yerine getirdikten sonra kovandan uzaklaştırılması gerekir. Bu amaçla kovan girişine erkek arı kapanları konur ve erkeklerin içeri girmeleri bir anda engellenir. Yani arılar bir anda ortada kovansız, başıboş bırakılmış olur. Bazı durumlarda bu çözüm de işe yaramaz, erkek arı popülasyonu kontrol altına alınamaz ve toplu katliam prosedürü devreye sokulur.

Prosedürdeki çözüm yolları;

  • Suyla boğma
  • Siyah poşetlere doldurulup güneş altında bırakma
  • Erkek arıların bulunduğu kovana karbondioksit basma
  • Ve canlı canlı yakma olarak sıralanabilir    
Youtube:
Earthling Ed

Gördüğünüz gibi sadece damak zevki için tükettiğimiz bal ve diğer arı ürünlerinin perde arkasında bunlar oluyor.

Balı tüketip arıları sömürmek yerine kullanabileceğimiz onlarca alternatif varken arı ürünlerini (ve diğer hayvansal ürünleri) tüketmeye son vermek hiç de zor değil.

Örneğin bal yerine akçaağaç şurubu, pekmez, arpa maltı şurubu, esmer pirinç şurubu, kuru üzüm şurubu ve arısız bal tüketilebilir.

Türcü olmaya son vermek, bir köpekle arı arasında fark olmadığını görmek için geç değil. Sömürünün, zulmün, yapılanların farkında ol. Gerçeğe gözlerini kapatma. Senin olmayanı çalma ve alternatifleri kullan. Vegan olup bilgileri paylaşarak, aktivizm yaparak, ses çıkartarak sömürü çarkının dönmesine engel olabilirsin!

Kedi köpek inek koyun ve arı arasında bir fark olmadığını unutma.

Türcü olma, vegan ol!


(*) Zeynep Irmak Alpaslan, arıcılık ve arı ürünleri sektörünün pek çok kişi tarafından bilinmeyen gerçeklerini vegan bir veteriner hekim adayı ve aktivist olarak bizimle paylaşıyor. Irmak, ilk kez 22 Ağustos’ta kendi Twitter hesabından paylaştığı yazısının tamamını ders kitaplarından ve derslerde anlatılanlardan derledi. Tavukçuluk sektörüyle ilgili teknik bilgiler için faydalandığı yayın, Cemal Erensayın’ın Tavukçuluk Cilt 1-2 adlı kitapları. Bir sonraki yazısı ise, süt endüstrisine dair bilinmeyen gerçekler…

(**) Anlaşılabilir Arıcılık – Dr. Ali Korkmaz (PDF)

Ek bilgi için, konuyu hem etik hem de insan sağlığı açısından ele alan Koç Üniversitesi Hastanesi Öğretim Üyesi Dr. Suat Erus’un “Bal mucize mi?” videosunu izlemenizi öneririz.
Önceki İçerikZihinsel Kapasite ve Yenilebilirlik Düşüncesi Arasındaki İlişki
Sonraki İçerik“Av turizmi” davasında önemli gelişme: Mahkeme bakanlığın savunmasını yetersiz buldu
Vegan bir veteriner hekim adayı ve aktivist olarak ders kitaplarından ve derslerde anlatılanlardan derlediği hayvancılık sektörünün gerçek yüzüyle perde arkasını aktaran yazıları ve çevirileriyle içerik üretimi konusunda TVD’ye gönüllü destek veriyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.