Annemin İkinci nesil Kamboçyalı soykırımında Kızıl Kmerler rejimi altındaki deneyimleri ile çiftlik hayvanlarının günümüzde gördüğü muamele paralellik gösteriyor.

Büyürken, yaşıtlarımdaki çocuklara anlatılan hikayelerden duymadım. Prensesler, tek boynuzlu atlar (unicorns) ya da sonsuza dek mutlu olanlar yoktu. Annem Kimberly (doğum adı Ly Kim), bunun yerine 1970’lerde Kızıl Kmerler  soykırımı sırasında hayatının gerçek hikayelerini anlattı. Kamboçya Yeni Yılı bugün başlıyor, Kamboçyalılar için bu festival döneminde annemin hikayelerini hatırlatıyorum. Annemin kabus deneyimlerinin bugünün endüstriyel çiftlik hayvanlarının yaşamlarına ne kadar çok benzediğini yetişkinliğime kadar fark etmedim.

Kamboçya’nın çalkantılı politikası modern tarihin en korkunç vahşetlerinden birinin yolunu açtığında annem henüz 16 yaşındaydı. 1975 yılının Nisan ayında, Komünist diktatör Pol Pot tarafından yönetilen, azınlıkların, sanatçıların ve aydınların ülkesini tasfiye etme niyetinde olan militan bir grup olan Kızıl Kmerler tarım toplumunu öngören “Sıfır Yıl” için radikal gündemini başlattı.

Kamboçya’daki kentsel bölgelerdeki insanlar, ülkenin kırsal bölgelerine toplu göç için zorlandılar, bu göç daha sonra “Ölüm Tarlası” olarak bilinecektir.

Kamboçya nüfusunun yaklaşık beşte biri veya 1,7 milyon kişi infaz, işkence, açlık veya hastalık nedeniyle öldü.

Annemin hikaye anlatımı bana güçlü bir empati duygusu ve sosyal adalete derin bir bağlılık getirdi.

Hayvancılık endüstrisini Earthlings ve Dominion gibi belgesellerle öğrendiğimde, soykırım hikayelerinin bugun trilyonlarca kara ve deniz hayvanının canlı gerçekleri olduğunu fark ettim. Pol Pot rejimi altında modern endüstriyel çiftlikler ve Kamboçya arasındaki benzerlikler çoktur ve dikkat çekicidir.

Kızıl Kmerler, geleneksel aile rollerini ve yapılarını bozmak için aileleri ayırma taktiğini kullandı. Askerler aileleri ayrı çalışma kamplarına ayırdılar. Kimberly kendini anne ve kardeşlerinden izole bir tugayda çalışırken buldu. Ziyaretler ve serbest zaman yasaklandı.

Annesini (büyükannem) derinden özleyen Kimberly, bir gün boyunca annesiyle tekrar bir araya gelmek için zifiri karanlık ormanın içinden saatlerce koşarak hayatını birçok kez riske attı. Anne ve çocuk arasındaki içgüdüsel bağ o kadar güçlü ki Kimberly annesiyle birlikte olmak için yaşamını tehlikeye attı.

Modern süt endüstrisinde dişi inekler doğumdan sonra zorla buzağılarından ayrılırlar.

İnekler de insanlar gibi güçlü bir anne içgüdüsüne sahiptir. Bebeği alındığında, bir anne inek doğal olarak perişan olur – sık sık ağlayıp kayıp bebeğini  bulmaya çalışır, ayrıldıktan haftalar sonra bile arar. Yenidoğan buzağılar da duygusal olarak zarar görür, sürekli olarak ağlar ve hatta ayrıldıktan sonra yemek yemeyi reddeder. Zorla ayırmalar sonucu dişi buzağılar yeni nesil süt üreten inekler haline gelir, endüstriyel süt üretiminin acımasız döngüsünün bir parçası olur.

Ölüm Tarlalarının toplu mezarları, Kızıl Kmerlerin bazı yaşamları değersiz olarak gördüğünün kanıtıdır. Ölme ihtimali her canlının en temel korkusunu temsil ettiği için Kızıl Kmerler ölümü, halkı kontrol etmek için bir araç olarak kullandı. Kimberly, rejimin adaletsizliklerine karşı konuştuktan sonra yakın bir arkadaşın idam edilmesine şahit olduktan sonra, kendi ölümünün yakın olacağından korkuyordu. Ateşli bir nöbet geçirdi; Vücudu ciddi ve kontrolsüz bir şekilde titredi. Kimberly sonunda iyileşirken, arkadaşını bir daha görmedi. O günden itibaren Kimberly hayatta kalmak için sessiz kaldı.

Çiftlik hayvanlarının şiddetli ve zamansız bir ölümle karşı karşıya kalacağı, yaşamlarının ilk günlerinden önce belirlenmiştir. Yumurta endüstrisinde, erkek civcivler – yumurta bırakamadıkları ve et üretimi için uygun olmadıkları için karsızdırlar – yumurtadan çıktıktan kısa bir süre sonra canlı olarak öğütülürler. Olgun inekler, tavuklar ve domuzlar gaz odaları, sersemletici silahlar veya elektrik çarpması yoluyla katliam için sıraya alınır. Yaşadıkları son anlarda kan kokusu almak, kargaşaları duymak ve akranlarının ölümlerine şahit olmak zorundalar. Bu hayvanlar, duygusal ve fiziksel direniş eylemleriyle acı ve ölüm korkularından açıkça nefret ederler. Panik yapıyor, sarsılıyor, ağlıyor ve çığlık atıyorlar. Türden bağımsız olarak tüm canlı varlıklar acıdan kaçınmaya ve ölümden kaçmaya çalışırlar. Kızıl Kmerler, “yeni insanlar” olarak adlandırdıkları kesimi (Kamboçya’nın kentte yaşayan aydınlar) hor gördü ve onlara işkence ederek, aç bırakarak ve köleleştirerek sömürdü.

Yol yapımı için kayaları yokuş yukarı taşımakla görevli olan annem o kadar çok çalışmıştı ve yetersiz beslenmişti ki, vücudundaki kemikleri belirginleşmişti. Tıbba erişemeyen birçok kişi tedavi edilebilir hastalıklardan öldü.

Yiyecekler Kızıl Kmer kadroları için bol miktarda bulunurken, Kimberly de dahil olmak üzere emekçi kitleler yetersiz miktarda yulaf lapası yiyordu.

Kendini yeterince besleyemeyen Kimberly yatalak oldu ve ebeveynlerinin bakımına geri döndü.

Kimberly’nin ölümü o kadar kesindi ki komşuları – ruhunun evlerine musallat olacağından korktular – büyükannem ve büyükbabamı yerel bir klinikte onu terk etmeye zorladılar.

Fabrika çiftlik hayvanları hayatları boyunca ihmal edilir. İnsanlık dışı ve oldukça  küçük yerler ile sınırlılanırlar, hastalığa yakalanmış koşullarla karşı karşıya kalıyorlar ve rutin olarak uygun beslenme ve bakımdan yoksun bırakılıyorlar. En zayıf civcivler ve domuz yavruları çöp kutularına atılır, boğulur veya veteriner maliyetlerinden tasarruf etmek için sopalarla ezilir. Tıbbi prosedürler ve bariz sakatlamalar herhangi bir anestezik ağrı kesici olmadan gerçekleştirilir: erkek domuz yavruları ve buzağılar hadım edilir, tavukların gagaları sıcak bıçaklarla kesilir, ördekler boğazlarını aşağı iten metal borularla zorla aşırı beslenir. Fabrika çiftlik işçileri bazen hayvanları “bakımları” altında müstehcen bir şekilde taciz ediyor, sürüklüyor, dövüyor, tekmeliyor. (Son zamanlarda, işçilerin genç buzağıları şiddetle kötüye kullandıkları filme alınan Fair Oaks Farms’taki olay, izole bir olay olmaktan çok uzak.) Çiftlik hayvanları kısa, sefil hayatlar sürerler; acıları sadece ağrılı ölümlerle hafifletilir.

İnsanlar ırkçılık, cinsiyetçilik, homofobi, sınıfçılık ve diğer ayrımcılık biçimlerindeki önyargılara, şiddete ve temel haklardan yoksunluklara katlanırlar. Çiftlik hayvanları aynı şekilde sessizce acı çeker ve çoğu zaman bu daha kötüdür. Herkes için adil ve eşitlikçi bir dünya yaratmanın yolu, marjinal gruplara, insanlara ve insan olmayanlara uygulanan yanlışların düzeltilmesini içerir. İnsanlar, hayvanlar dahil, toplumun en savunmasız varlıklarına bakmak için ahlaki bir sorumluluğa sahiptir. Pol Pot’un ve endüstriyel çiftçilerin rejimleri çok farklı olsa da, baskı merkezi birleştirici bir tema olarak kalmaya devam ediyor. Aktör-aktivist Joaquin Phoenix bu yıl Akademi Ödülleri konuşmasında “Cinsiyet eşitsizliği,ırkçılık,queer hakları, ya da hayvan hakları hakkında konuşuyor olsak da aslında adaletsizlikle mücadele hakkında konuşuyoruz.”  Dedi.

Kamboçyalı insanlar için çelişen duyguları çağrıştıran Kamboçya Yeni Yılı’nın başlamasıyla birlikte, annemin düşünülemez sıkıntısı karşısında sessiz savaşan ruhu üzerine düşünmeye çekildim. Hayatta kalma arzusu, esaret altında tutulan ve katliamlarla yöneltilen milyarlarca çiftlik hayvanının hayatını yansıtıyor. Bütün canlılar baskı olmadan yaşamak ve canlı olmanın içgüdüsel sevincini yaşamak ister. Fark yok.

Yazarın annesi Kimberly en solda.

Kaynak: https://sentientmedia.org/daughter-of-cambodian-genocide-survivor-reflects-on-animal-rights/

Önceki İçerikAlman Hayvanat Bahçesinde Katliam Planı!
Sonraki İçerikHayvansal Süt Lobisine Amerika’da Büyük Darbe

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.