24 Mart’ta gösterime girdiğinden beri pek çok ülkede Netflix’in en popüler ilk 10 içeriği arasında yer alan belgesel Seaspiracy: Denizlerdeki Komplo, pazarlama ve reklam stratejileriyle dünya çapında “başarıyla” gizlenen balıkçılık endüstrisindeki doğa, hayvan ve insan hakları ihlallerini, tanıklar ve çalışanlar ile yapılan röportajlar ve gizli çekimler ile gözler önüne seriyor.
Seaspiracy dünya çapında milyonlarca izleyicinin ticari balıkçılığın yıkıcı etkilerini ortaya koyan gerçekleri görmesini sağlayarak hepimize sesleniyor: Sürdürülebilir balıkçılık kavramı sahtekarlık ve yolsuzluktan ibaret. Her gün okyanuslarımızı daha fazla yok ediyoruz; bu gidişatı önlemek içinse hepimize sorumluluk düşüyor.
Deniz ekosistemine ilgi duyan, doğa koruma, hayvan hakları ve insan hakları alanlarında mücadele veren herkesin mutlaka izlemesi gerektiğini düşündüğümüz bu belgesel, aşağıda paylaştığımız bilgi ve verilerden çok daha fazlasını bilimsel kaynak ve araştırmalar ile birlikte sunuyor.
1. Tesadüfi ağa yakalanma balinaları, yunusları ve diğer deniz canlılarını da öldürüyor
“Bycatch” olarak bilinen tesadüfi ağa yakalanma hedef dışı av olarak tanımlanıyor; yani balıkçılık faaliyetleri sırasında ağlara takılarak can veren ama avlanması hedeflenmemiş hayvanları içeriyor. Seapiracy’de paylaşılan acı tabloya göre her yıl 300 binden fazla yunus ve balina tesadüfi ağa yakalanma nedeniyle hayatını kaybederken saatte 30 bin köpekbalığı ağlarda yaşamını yitiriyor. Sadece ABD’de 250 bin deniz kaplumbağası yaralanıyor veya ölüyor. Büyük deniz canlılarının yanı sıra küçük balıklar, kafadanbacaklılar ve deniz kuşları gibi hedef dışı diğer türler de bu kitlesel katliamda denizlerden ve yaşamdan koparılıyor.
Dolayısıyla tüketiciler tek bir balık yediğinde sadece o balığın yaşamından değil, binlerce deniz canlısının hayatından ve olumsuz zincirleme etkinin devamlılığından sorumlu oluyor.
2. “Dolphin Safe” etiketinin hiçbir geçerliliği yok
Ton balığı alırken pek çok kişi Dolphin Safe (yunus dostu) etiketine dikkat ediyor. Ancak Seaspiracy röportajlar aracılığıyla bu etiketin gerçekte hiçbir doğruluğu ve işlevi olmadığını ortaya koyuyor. Özellikle ton balığı pazarında pazarlama stratejisinin bir ürünü olan etiketle ilgili olarak, bu etiketi şirketlere veren Earth Island Institute’dan Mark J. Palmer bile Dolphin Safe logosunun gerçekten de “yunus dostu” olmayabileceğini belirtiyor. “Okyanusun ortasındayken gerçekte neler yaptıklarını nasıl bilebilirsiniz ki?” diyen Palmer, denetimden sorumlu gözlemcilerin çoğunlukla balıkçılık gemilerinde bulunmadığını, gemide olduklarında da kolaylıkla rüşvet alabildiklerini söylüyor.
Okyanuslarda deniz yaşamının korunması için doğrudan eylem yürüten Sea Shepherd’dan bir temsilci de denizdeki operasyonlarından birinde, 8 ton balığı yakalamak için 45 yunusun tek seferde öldürülüp gözden çıkarıldığını anlatıyor.
3. Balıkçılık ekipmanları denizlerdeki plastik kirliliğinin başlıca nedeni
Belgeselde de en ince ayrıntısına kadar anlatıldığı gibi okyanus ve denizlerin korunması amacıyla kampanya yürüten çevreci kuruluşların mesajları sadece pipet, plastik poşet ve kulak pamuğu gibi plastik kullanımını önlemeye dönük.
Fakat gerçekte “Büyük Pasifik Çöp Alanı” olarak tanımlanan bölgedeki plastik kirliliğin %46’sını denizlere atılmış dev balıkçı ağları oluştururken geri kalan atıkların çok büyük bir kısmını da diğer balıkçılık araç-gereçleri oluşturuyor.
Ayrıca balıkçılık endüstrisi her gün dünyanın etrafını 500 kez saracak miktarda misina kullanıyor.
The Guardian gazetesinin çevresel ve politik aktivizm konularına odaklanan köşe yazarlarından George Monbiot belgeselde, “öldürmek için geliştirilmiş olan” bu ağ ve misinaların “deniz canlıları için plastik pipetlerden çok daha tehlikeli” olduğunu vurguluyor.
4. Denizleri ve okyanusları yok ediyoruz
Çok büyük ölçekli plastik kirliliğine sebep olan balıkçılık ekipmanları yalnızca deniz canlılarının ölümüne yol açmıyor, aynı zamanda okyanus ve deniz ekosistelerini de geri dönüşü olmayacak şekilde tahrip ediyor. Örneğin; 13 jumbo jet uçağını boydan boya sarabilecek büyüklükteki sürütme ağlarıyla balık yakalamak için okyanus tabanını silip süpüren dip trolü yöntemiyle yapılan balıkçılık, her yıl 16,1 milyon metrekare (3,9 milyar akre) genişliğinde deniz tabanını çölleştiriyor.
Bu da dakikada 4316 futbol sahası büyüklüğündeki alanın çölleştirildiği anlamına geliyor.
Belgeselde konuşan yazar ve öğretim görevlisi Dr. Richard Oppenlander “Okyanuslardan durmaksızın balık çıkardığımızda okyanusları da çölleştiriyoruz” diyor ve ekliyor: “Kullanılan yöntemler de doğal yaşam alanlarını, ekosistemleri harap ediyor.”
Seaspiracy, gezegendeki karbondioksitin %93’ünün okyanuslar tarafından depolandığını belirterek okyanusların korunmasının yalnızca deniz canlıları ve ekosistemi için değil, insanlar için de son derece hayati öneme sahip bir mesele olduğunun altını çiziyor.
5. Büyük çevre kuruluşlarının çoğu balıkçılık endüstrisiyle iş yapıyor
Belgeselin yönetmeni Ali Tabrizi, plastik kirliliğine karşı kampanya yürüten büyük çevre kuruluşlarının web sitelerini incelediğinde temel aktivizm söyleminin plastik pipet gibi tek kullanımlık plastiklerin etrafında şekillendiğini görüyor.
Seaspiracy için bu kuruluşların bazılarının temsilcileriyle görüşen Tabrizi, deniz ekosistemine en büyük zararı veren unsurun balıkçılık endüstrisi olduğu gerçeğinden hareketle, bu kuruluşların web sitelerinde neden balık tüketimine son verilmesine dair herhangi bir tavsiyeye yer verilmediğini soruyor.
Örneğin; Plastic Pollution Coalition’ın (Plastik Kirliliği Koalisyonu) CEO’su Dianna Cohen, bu soruya yanıt vermeyi reddediyor ve balıkçılık kaynaklı plastik sorununun neden web sitelerinde görünür kılınmadığını cevaplamıyor.
Araştırmalarını detaylandıran Tabrizi bir süre sonra Plastic Pollution Coalition’ın, Dolphin Safe etiketini veren Earth Island Institute’un bir projesi olduğunu görüyor.
Çevre aktivizmi yaptığını iddia eden bazı sivil toplum kuruluşları, balıkçılık endüstrisiyle işbirliği içinde oldukları ve her iki tarafın ekonomik çıkarlarını gözettikleri için balık tüketimine son verilmesi için çağrı yapmıyor, yapamıyor.
6. Balıkçı gemilerinin çoğunda kölelik devam ediyor
Belgesel, balıkçılık endüstrisinde köle iş gücü kullanıldığına dair 47 ülkeden çeşitli ihbarlar geldiğini aktarıyor. Biri 10 yıl, diğeri 6 yıl boyunca Tayland’daki balıkçı gemilerinde alıkonarak kölelik şartlarında çalışmaya zorlanan iki adamın anlattıklarını paylaşan Seaspiracy, gemilerde büyük bir insanlık dramının da yaşandığına dikkat çekiyor.
Kimlikleri gizlenen adamlardan biri bür gün, zorla çalıştırılan işçilerden birinin kaptan tarafından öldürüldüğüne ve daha sonra gemiden denize atıldığına şahit olduğunu söylüyor: “Gemiler okyanusun ortasındayken herhangi bir sorun çıkarırsanız sizi öylece denize atabilirler. Yetkililere de hasta olduğunuzu ve bu yüzden denize düştüğünüzü söylerler.”
7. Sürdürülebilir deniz ürünü diye bir şey yok
Tabrizi, balık tüketimine son vermek veya azaltmak yerine, çok sayıda kuruluşun “sürdürülebilir deniz ürünü” yenmesini tavsiye ettiğini belirtiyor.
Belgeselde “sürdürülebilir balıkçılık” tanımını yapmakta zorlanan ve ne olduğunu bir türlü anlatamayan Oceana’dan María José Cornax, Oceana’nın balık tüketimine son vermeleri veya balık yemeyi azaltmaları için neden tüketicileri yönlendirmediğine de yanıt veremiyor.
Denizcilik ve Balıkçılıktan sorumlu AB Komisyonu üyesi Karmenu Vella da röportajında balık yemeye son verme çağrısının son derece “radikal” olduğunu söylüyor. Tek kullanımlık pipet kullanımına yönelik katı önlemlerin neden balıkçılık ve balık tüketimi için uygulanmadığı sorusuna ise “sürdürülebilir balıkçılığın” teşvik edilmesi gerektiğini belirterek yanıt veriyor.
Oysa balıkçılık endüstrisi okyanuslardaki tüm yaşamı yok ediyor; dolayısıyla hiçbir surette “sürdürülebilir” değil.
8. Asgari yükümlülüğümüz balık tüketimine son vermek
Seaspiracy ekibi okyanusları içindeki canlılarla korumak isteyenlere üç tavsiyede bulunuyor.
Birincisi; hepimizin çok kolaylıkla yapabileceği bir eylem olan balık ve deniz ürünü yemeye son vermek ve bitki temelli beslenmeye geçmek. Hayvanlar, denizler ve hatta sağlığınız için çok daha iyi olan vegan deniz ürünlerini internetten keşfedebilir, tariflerini evde uygulayabilirsiniz.
Ayrıca izleyicileri, 2030 yılına kadar okyanuslarımızın en az %30’unun balıkçılığa kapatılarak koruma altına alınması için ulusal ve uluslararası düzeyde karar vericilere çağrı ve baskı yapmaya davet ediyor.
Son olarak hükümetlere, her yıl 35 milyar doları bulan balıkçılık endüstrisine yönelik devlet yardımlarını kesmeleri için çağrıda bulunuyor.
89 dakikalık bu belgeselde yazıya dahil edemediğimiz o kadar çok bilgi var ki. Özellikle de gezegendeki yaşamın ne denli birbiriyle bağlantılı olduğunu kanıtlayan, hassas ekosistemlerin ve biyoçeşitliliğin zarar görmesinin insan dahil yeryüzündeki tüm canlı türlerini nasıl yok oluşa sürüklediğini açıklayan verileriyle…
Denizlerin “kaynak”, içindeki canlıların da “stok” olmadığını anlamak için Netflix’teki Seaspiracy belgeselini lütfen en kısa sürede siz de izleyin.
Kaynak: One Green Planet
Kapak fotoğrafı: Selena Magnolia/We Animals Media (Ecostorm projesi için)