24 Mart Dünya Tüberküloz Günü’nde, tüberkülozun (verem) bilinen en eski zoonozlardan biri olduğunu, zoonotik tüberküloz türü ile insanları da hasta edebildiğini biliyor muydunuz?
Bugün dünya nüfusunun neredeyse dörtte birinin, yani 1,8 milyar insanın tüberküloz (verem, TB) mikrobu ile enfekte olduğu tahmin ediliyor. Her yıl yaklaşık 10 milyon kişi tüberküloza yakalanırken, 1,5 milyon kişi de tüberküloz sebebiyle hayatını kaybediyor. Solunum yoluyla insandan insana bulaşan hastalık tamamen önlenebilir ve tedavi edilebilir olmasına rağmen TB, halen dünya çapında en yaygın ve en çok ölüme yol açan bakteriyel, bulaşıcı hastalıklardan biri olmayı sürdürüyor.
Tarih boyunca iç içe geçmiş olan insan ve hayvan tüberkülozu (zoonotik TB), 1800’lerde mezbahalarda, 1900’lerde ise kalabalık ve karanlık ahırlarda kendini gösteriyordu. 20. yüzyılın başında gelişmiş ülkelerde tüberküloz kaynaklı ölümlerin %15-20’sinin hayvanlardan geçen tüberküloz sebebiyle olduğu biliniyordu.
Süt pastörizasyonunun yaygınlaşması ve TB ile mücadele programlarının devreye sokulmasıyla gelişmiş ülkelerin çoğunda hayvanlardan insanlara geçen tüberküloz vakalarının sayısı azaldı. Ancak yoksul ve gelişmekte olan ülkelerde zoonotik TB’ye yönelik ilgisizlik ve eksik raporlama halen can almaya devam ediyor.
TB, zoonotik TB ve Türkiye
Günümüzde insanlarda görülen tüberküloz vakalarının büyük bir kısmı, her ne kadar insandan insana bulaşan bakteri (M. tuberculosis) kaynaklı olsa da, halen Türkiye dahil pek çok ülkede, özellikle yoksul ve gelişmekte olan ülkelerde insana da bulaşan, hayvancılık/hayvan yetiştiriciliği ve süt üretimiyle doğrudan bağlantılı olan sığır türberkülozuna (bovine TB, M. bovis) rastlanıyor.
İnsanlarda ve kuşlarda görülen tüberküloz ile yakın akraba olan ve tüm memelileri etkileyebilen M. bovis ile enfekte olmuş sığırların yenmesi, sütlerinin tüketilmesi, kanlarıyla temas edilmesi ve hasta sığırlarla aynı havanın solunması, insanlarda sığır kaynaklı tüberküloza neden olabiliyor.
Bulaşarak yaban hayvanlarını da etkileyebilen bu hastalık hem insan hem hayvan hayatını riske atmaya devam ettiğinden, Uluslararası Hayvan Sağlığı Örgütü’ne (OIE) bildirilmesi gereken zorunlu hastalıklar listesinde yer alıyor.
Hayvandan insana geçen ve sığırlara ek olarak koyun, keçi, balık, kemirgenler gibi pek çok hayvanda görülebilen zoonotik tüberkülozun toplam TB vaka sayısına oranına dair ayrıntılı veriler edinilemiyor. Ancak Dünya Sağlık Örgütü 2016’da 147 bin yeni zoonotik TB vakasına rastlandığını, 12 bin 500 kişinin de hayvan kaynaklı TB nedeniyle hayatını kaybettiğini rapor ediyor.
Çeşitli araştırmalara göre gelişmiş ülkelerde M. bovis, insanlarda görülen tüberküloz vakalarının %0.5-%7,2’sinden sorumluyken, gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan yeni vakaların %10-%15’inden sorumlu olduğu düşünülüyor. Örneğin 2000-2015 yılları arasında Meksika’da incelenen 533 TB vakasının %30,2’si M. bovis kaynaklı. Mart 2020’de yapılan bir araştırma ise, hayvanlardan geçen tüberkülozun dünya çapındaki tüberküloz hastalık yükünün %1,4’üne tekabül ettiğini ortaya koyuyor.
Ancak bilim insanları, uluslararası insan ve hayvan sağlığı kuruluşları, bu sayının çok daha yüksek olabileceğini çünkü zoonotik TB’nin ulusal düzeyde çoğu ülkede gerektiği gibi takip ve tespit edilmediğini veya eksik raporlandığını vurguluyor.
2017 – 2018’de Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 82 ülkede (%44) sığır tüberkülozu rapor edildi. Hastalığın bazı ülkelerde (%2) yaban hayvanlarında da görüldüğü tespit edilirken, Türkiye’de yalnızca “besi hayvanlarında” görüldüğü bildirildi.
Türkiye’de 2007-2010 yıllarında analiz edilen klinik TB vakalarında insanlarda görülen sığır kaynaklı tüberküloz sıklığının %5,3’ünün M. bovis kaynaklı olduğu biliniyor. Bugüne kadar Kars, Van, Burdur gibi bazı şehirler dışında Türkiye çapında yapılmış kapsamlı bilimsel araştırma veya raporlama sayısı oldukça az.
Hayvan kullanımının mirası: Zoonozlar
Zoonoz olarak bilinen hayvandan insana geçen hastalıklar avcı-toplayıcılıktan tarıma, sanayileşmeden kentleşme ve endüstrileşmeye kadar insanlığın peşini bir türlü bırakmadı. Çünkü insan, diğer hayvanları ve doğal yaşam alanlarını yalnız bırakmadı; artan şiddette sömürüp yok etmeye devam etti.
İnsanın özellikle tarıma ve yerleşik hayata geçtikten sonra efendi-köle ilişkisiyle sistematik zulme maruz bıraktığı diğer hayvanlar, artan insan nüfusuyla birlikte evcilleştirilmeye, meta gibi alınıp satılmaya, toplu halde öldürülmeye ve çeşitli şekillerde tüketilip sergilenmeye başladı.
Daha önce insanın ayak basmadığı topraklar ve doğal yaşam alanları bir bir keşfedilip yok edilirken, buralarda yaşayan diğer hayvanlar ve mikroplarla temas, günümüzdeki pandemilere ve bulaşıcı hastalıklara sebep oldu. Halen de olmaya devam ediyor.
Kızamık, sıtma, şarbon, ebola, kuş gribi, ruam, koronavirüs türleri, domuz gribi, salmonella, HIV, deli dana ve leptosipira gibi bugün de bildiğimiz pek çok virüs, bakteri, hastalık ve salgın çok uzun bir süreye yayılan hayvan tüketimi, ticareti ve sömürüsünün günümüze “mirası”.
Tek başına etik bir sorun olan hayvan kullanımına son verip vegan bir yaşamı benimseyerek gezegenin bir parçası olan kendimizi ve Dünya’nın diğer bileşenlerini koruyabiliriz. Bireysel düzeyde ve devletler nezdinde doğa ve hayvan sömürüsü odaklı mevcut yıkıcı düzeni sürdürürsek, bizim dışımızdaki diğer tüm canlılarına yönelik sistematik yaşam hakkı ihlallerine sebep olmanın yanı sıra milyarlarca hayvanı ve insanı bulaşıcı hastalıklardan ve pandemilerden koruyamayacağız.
Kaynaklar: Uluslararası Hayvan Sağlığı Örgütü – OIE, TB Alliance, Dünya Sağlık Örgütü – WHO, T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı 1 & 2 & 3, NCBI, Evrim Ağacı
Kapak fotoğrafı: Pixundfertig/Pixabay