Eğer bu hızda gidersek, özellikle hayvan kullanımı odaklı yaşam tarzımızı ve tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmezsek, zihniyetimizi ve yasaları dönüştürmezsek, çok yakında koruyacak ve “kutlayacak” bir yaban hayatı kalmayacak.
Dünya Yaban Hayatı Günü*, gezegenimizdeki yabani bitki ve hayvan türlerine dikkat çekmek ve koruma çabalarına dair farkındalık yaratmak amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 2013 yılından bu yana kutlanıyor. Bugün aynı zamanda, kara avcılığı ve yunus avcılığı gibi süregelen pek çok ihlale rağmen Türkiye’nin de taraf olduğu Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşmesi’nin (CITES) 1973 yılında imzalandığı gün.
BM, küresel düzeyde korunması için hükümetlere çağrı yaptığı ekosistemi ve biyoçeşitliliği, “sürdürülebilir kalkınma” ve “insan refahına katkı” çerçevesinde ele alıyor. Oysa biz bu özel günü, doğayı kaynak veya stok olarak görüp geri dönüşü olmayacak şekilde tüketenlere seslenmek için, senede bir gün özel bir hatırlatma olarak görüyoruz.
Yaban hayatını çevreleyen yaşam ağını bir bütün olarak koruyup kollamak için tüketim alışkanlıklarımızla birlikte karar vericilerin bilinçsiz, duyarsız ve ticari çıkar odaklı uygulamalarına son vermek amacıyla ekolojik yıkım getiren projelere, hayvancılığa, av katliamına ve yaban hayvan ticaretine karşı sesimizi yükseltmeliyiz.
Havada, karada, suda: Devlet eliyle ihlal ve usulsüzlükler
Yunuslar
2006-2007 yıllarında, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve ulusal mevzuat kapsamında korunan 23 afalina türü yunusun gösteri ve sözde terapi merkezlerinde işkenceyle eğitilmek üzere için canlı yakalandığını biliyor muydunuz? Peki, buna izin veren kurumun Tarım ve Orman Bakanlığı olduğunu, daha sonra ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının yaptığı şikayetler sonucu Türkiye’nin gözlem altına alındığını1?
Ya da CITES kapsamında bir meta gibi ithal edilen ve bir memeli türü olan yunusların, yine aynı bakanlığın “kolaylaştırıcılıyla” Türkiye’ye 2000’li yılların ortasında bir balık türü olan “yunus çiklit” akvaryum balığı olarak ülkeye sokulduğunu?
Yaban keçileri ve kızıl geyikler
Bu kez kara avcılığıyla ilgili daha güncel ihlallere gelelim… Aradan yaklaşık 15 yıl geçmesine rağmen Tarım ve Orman Bakanlığı’nın uluslararası sözleşmeleri ve dolayısıyla Anayasa’nın 90. maddesini alenen ihlal ettiğini gösteren Av Turizmi Uygulama Talimatı kararlarını görüyoruz. Ulusal mevzuat ve Bern Sözleşmesi ile koruma altına alınan nesli tehlike altındaki veya Türkiye’ye endemik yaban hayvanlarının (yaban koyunu, dağ keçisi, yaban keçisi, tüm geyik türleri) av turizmi kapsamında öldürülmelerine sözleşme şartlarını ihlal ederek izin veren bakanlık; ihalelerin iptali için açılan ve bizim de hayvan hakları örgütleriyle müdahillik başvurusunda bulunduğumuz davada, yaban keçilerinin koruma altında olduğunu kabul etmesine rağmen hayvanların avcılarca katli için “kırsal kalkınmaya destek amacıyla izin verildiğini” öne sürmekten çekinmiyor. Mahkemenin iki kez yetersiz ve temelsiz bulduğu bu savunma sonrası Antalya ve Isparta’daki 47 yaban keçisi kurtuldu.
Hayvanların lehine benzer bir karar yakın zamanda kızıl geyikler için Eskişehir’den de geldi, fakat Türkiye’nin pek çok yerinde bakanlık, korumakla yükümlü olduğu hayvanların ölüm emrini uyguladı.
Kuşlar
Yetkili kurumların havada, karada, suda yaptığı ihlallerden biri de, Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu (MAK) 2020-2021 av sezonu kararları. Dernek ve oluşumların, kamuoyu ile birlikte aylarca tepkisini gösterdiği bu kararlar arasında, IUCN kırmızı listesindeki “hassas” (VU) statüsüyle nesli tehlike altındaki üveyik ve elmabaş patka kuşlarının da avlanmasına izin verilmesi yer alıyordu. Oysa IUCN araştırması, son 40 yılda üveyik popülasyonunun %78, elmabaş patkaların ise son 20 yılda %50 azaldığını ortaya koyuyordu.
Dev Geri Adım: “Hangi Hayvan Hakları Yasası”?
Fakat ne oldu? Derneklerin ve aktivistlerin kampanyalar, milyonlarca yurttaşın da sosyal medya aracılığıyla duyurduğu avcılığın tamamen yasaklanması istemi görmezden gelindi ve birkaç av derneği ile turizm firmalarının aktivistlere alenen, milletvekillerine üstü örtülü tehditler ile dile getirdikleri talepleri kabul gördü. Öyle ki, hayvan hakları savunucularının birçok talebinin yasa teklifinde yer almayacağının sinyalini veren AK Parti Tekirdağ milletvekili Mustafa Yel, geçtiğimiz günlerde Devrim TV canlı yayınında, 2019’da başkanı olduğu Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu’nun raporunda “kapsam dahilinde” olmasına rağmen avcılığın, Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılması planlanan değişiklikler dahilinde yer almayacağını, yasanın ve ellerindeki yasa teklifinin “kapsamı dışında” olduğunu söyledi. Bu duyduğumuz akla ve vicdana yatkın mı gerçekten?
Hissedebilir, savunmasız bir hayvanı spor, hobi, zevk adı altında öldürmek hayvan haklarıyla ilişki bir yasayı bağlamayacak da hangi yasal düzenleme kapsamında ele alınacak? Hayvanların doğuştan gelen haklarının teslim edildiği bir Hayvan Hakları Kanunu için bir araya gelen Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi‘nin dediği gibi; Ekim 2019’dan beri “adında ‘hayvan hakları’ geçen yasa, hayvanların para karşılığı, zevk için sistematik katline ilgisiz”.
İktidar kanadından yunuslar için de iyi bir haber yok! Hayvanların yaşam hakkıyla birlikte 10 yıla yayılan kapsamlı ve etkili mücadele, kamuoyu tepkisi, uzman dernek, akademisyen ve hekimlerin bilimsel görüşleri ve mevcut hukuki yükümlülükler hiç utanmadan yok sayılarak, otelcilerden ve iş adamlarından oluşan birkaç yunus parkı sahibinin ticari çıkarlarını gözeten kararlar alınmış durumda. Çünkü AK Parti’nin yasa teklifinde mevcut 10 yunus gösteri merkezinin açık kalması ve yunus parklarının yasallaşmasını sağlayacak özel “düzenleme” getirilmesi planlanıyor.
Meslek örgütleri, dernekler ve duyarlı milyonlarca yurttaş yıllardır “yunus parkları yasaklanıp kapatılsın, tesislerin ticari faaliyetlerine son verilip rehabilite merkezlerine dönüştürülerek hayvanlar koruma altına alınsın” diyerek adalet ve özgürlük taleplerini iletirken, AK Parti hazırladığı yasa teklifinde birkaç hayvan tüccarının hayvanlar üzerinden elde ettiği turizm gelirinin ve ticari işbirliklerinin peşinde! “Yunus ithalatına yasak getirerek yeni hayvan alımının önüne geçeceğiz, dolayısıyla parklardaki hayvanlar ölünce tesisler de kapanacak” argümanının işlevsiz ve göstermelik olduğunu, esaret endüstrisinin bu şekilde sonlanmayacağını gayet iyi biliyorlar. Çünkü bugüne kadar Türkiye sularından kaçak yunus yakalandığına dair ihbarlardan haberdarlar. CITES dokümanlarındaki usulsüzlüklerden, yasal boşlukların nasıl etrafından dolandıklarından ve kendilerine mektup formatında gönderilen uzman görüşlerinden de…
Yaban hayatı yok oluşun eşiğinde
Av katliamı, biyolojik çeşitliliği ve ekosistemi tehdit eden pek çok faktörden biri. Hayvancılık, kentleşme, yapılaşma, ormansızlaşma, habitat kaybı ve iklim değişikliği gibi insan kaynaklı diğer kritik tehditler ile birlikte yaban hayatının sonunu getiriyor. Köprü inşaatı ve otoyol yapımı sırasında İstanbul Boğazı’ndan yüzerek geçen yaban domuzlarını ve arabaların önüne atlayan tilkileri unutabilir miyiz? Her geçen gün azalan ve daralan doğal yaşam ortamları, yani ormanlar ve sulak alanlar, ek olarak avcılık baskısıyla birlikte hayvanlara yaşam alanı ve hakkı tanımıyor.
Yaklaşık 4 bininin endemik olduğu 19 bin omurgasız türe ve 70’i balıklar olmak üzere yaklaşık 100’ünün endemik olduğu en az 1,500 omurgalı türe ev sahipliği yapan Türkiye, BM’nin “tehdit altındaki memeli türleri ülke sıralaması” 2018 raporuna göre kaçıncı sırada dersiniz? 192 ülke arasında 47. sırada; Şili, Bolivya, Gana ve Sierra Leone gibi ülkelerle yarışır halde.
BM’ye göre yaban hayatını tehdit eden en büyük unsur, biyoçeşitlilik kaybının %80’inden sorumlu olan habitat kaybı. İnsan faaliyetleri nedeniyle 1970’lerden bu yana memelilerin, kuşların, balıkların ve sürüngenlerin en az %60’ının nesli tükenmiş durumda. Günümüzde 1 milyon hayvan ve bitki türü de yok oluşun eşiğinde. Değişip değiştirmezsek, önümüzdeki 30 yıl içinde canlı türlerinin %20’sinin nesli tükenmiş olacak.
Bundan iki yıl önce Conservation Letters adlı dergide yayımlanan bir çalışmaya göre de, türlerin hayatta kalmaları önündeki en büyük engel avcılık faaliyetleri. Hayvanlar 21. yüzyılda zevk, turizm geliri ve hobi gerekçesiyle; etleri, dişleri, derileri ve kürkleri için hala avlanıyor; inanılır ve kabul edilebilir gibi değil!
20. yüzyılda dünya çapında devlet teşvikiyle yoğun avcılık sonucu nesli tükenen türleri hatırlayalım. Örneğin Tasmanya kaplanı*. Son derece gizemli ve çekingen olan bu hayvanlar Avustralya ve Tasmanya’ya endemik bir türdü ve 1930’larda neslinin tükendiği açıklandı. Passenger Pigeon olarak bilinen Göçmen Güvercin de 1900’lerin başında nesilleri yok olacak şekilde etleri için avlandı. Sumatra Orangutanları da yıllarca etleri için avlandı, ormanlık alanların hayvancılık sektörü için yok edilmesi sebebiyle de yaşam alanları her geçen gün azaldı. Orangutanların nesli yakın zamanda tükenebilir ve bunun sorumlusu, %70’lik bir oranla avlanma olarak öne çıkıyor.
Bir de Türkiye’den örnek verelim: Kızıl geyiklerin nesli tükenmek üzereyken yakın zamanda Güzelbağ eski Belediye Başkanı MHP’li Mehmet Kula’nın avladığı geyikle fotoğraflarını hatırlarsınız. Yanında, Kütahya Türkmenbaba Yaban Hayatı geliştirme sahasında Milli Parklar görevlisi olan Kamil Bayır da vardı. Yani yok olma tehlikesiyle yüz yüze olan bir hayvan “yasal” bir şekilde öldürüldü.
Çok Yakında Koruyacak ve “Kutlanacak” Bir Yaban Hayatı Kalmayacak
Avcıların ve avı destekleyen bakanlıkların iddiasının aksine, doğanın dengesini korumak için avcılara ve insana gerek yok. Doğa kendi dengesini gayet güzel kuruyor ve koruyor. Asıl bu dengeyi her türlü insan faaliyetiyle bozan biziz. Eğer bu hızda gidersek, özellikle hayvan kullanımı odaklı yaşam tarzımızı ve tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmezsek, zihniyetimizi ve yasaları dönüştürmezsek, çok yakında koruyacak ve “kutlayacak” bir yaban hayatı kalmayacak.
Kara hayvanlarının %80’ine ev sahipliği yapan ormanları, gezegenin %71’ini kaplayan okyanus ve denizleri, çevrelerindeki doğal yaşam alanlarını yüz binlerce hayvan türüyle birlikte korumak zorundayız. Çünkü birbirine bağlı yaşam döngüsünde biri olmadan diğerinin varlığı düşünülemez.
Bu yüzden yılın geri kalanında, gezegeni yaban hayatıyla birlikte yok eden mevcut sistemleri sorgulamayı ve hak ihlallerine karşı sessiz kalmamayı sürdürürken, henüz kanun teklifi yasalaşmadan tepkimizi göstermeye de devam edelim. Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi’nin hazırladığı otomatik tweetlerle siz de avcılığın yasaklandığı, mevcut yunus parklarının kapatılıp hayvanların korunduğu ve çok daha geniş kapsamda sermayeden değil, hayvanlardan taraf olan dönüştürücü ve adil bir kanun için doğrudan tepkinizi TBMM’ye, yani kanun teklifinin 11 Mart’taki AK Parti grup toplantısından sonra sunulacağı Tarım Komisyonu vekillerine iletin.
* Bu yazı, 3 Mart Dünya Yaban Hayatı Günü’nde Sivil Sayfalar‘da yayımlanmıştır.