Çevre kirliliği ya da küresel ısınma denildiğinde çoğumuzun aklına motorlu taşıtlar ve onların kullandığı fosil yakıtların çevreye verdiği zararlar gelse de madalyonun diğer yüzünde hayvan tüketimi, “hayvansal gıda” üretimi var.

2006 yılındaki Birleşmiş Milletler raporu hayvansal gıda üretiminin yaptığı sera etkisinin tüm motorlu taşıtlardan daha yüksek olduğunu söylüyor. Çünkü hayvanların çıkardığı metan gazı motorlu taşıtlarınkinden 86 kat daha yüksek. Diğer yandan mineral ve organik gübrelerin üretilmesinde kullanılan nitroz oksit, karbondioksitten 300 kat daha güçlü ve bu kimyasal, hayvancılıkla beraber dünyadaki nitroz oksitin yüzde 65’inin kaynağı. Kontrolsüzce antibiyotik kullanımı da çok zararlı bakterilerin direnç geliştirmesine sebep olarak halk sağlığını tehdit ediyor.

Hayvancılığın doğaya verdiği zararlar sadece atmosfere yaydığı zehirli gazlarla sınırlı değil. Hayvanlar, beslenebilmek için büyük arazilere ihtiyaç duyarlar. Bir büyükbaş hayvanın günlük olarak en az 15 kg yemle beslenmesi gerekir. Böylesi büyük miktarda beslenen hayvanlar için doğal araziler yeterli olmadığından onlara arazi yaratmak için yağmur ormanları yok edilir. Bugün Amazon ormanlarının büyük çoğunluğu çiftlik arazilerinin tehdidi altında. Çünkü bir ineğin beslenip büyümesi için bir hektar tarım arazisine ihtiyaç vardır. Oysa ki bir ineğin öldürülmesiyle elde edilen “et” oldukça düşük miktardadır. Diğer yandan bir hektar alan tarıma ayrılsa insanlar için çok daha fazla gıda üretimi yapılabilir.

Günümüzde tahıl ve baklagilin neredeyse yarısı hayvan yemi için üretilmektedir. Hem de bir milyardan fazla insanın yeterli gıdaya ulaşamadığı dünyamızda.

Hayvancılık kuraklığı doğuruyor

Kimyasal maddelerle yapılan yem üretimi büyük miktarlarda zehirli atığın toprağa ve su kaynaklarına karışmasına sebep olur. Her yıl nehirler bu atıklar yüzünden kirlenir, insanlar tatlı su kaynaklarına ulaşamaz hale gelir. Yine hayvan yemi için gereken bitkilerin üretimi yoğun su kullanılmasını gerekli kılar. Bir kilo havuç için 131 litre suya ihtiyaç olan dünyamızda bir kilo “biftek” için 15 bin litre suya ihtiyaç vardır. Çünkü insanların daha fazla “et” elde edebilmesi için hayvanların çok fazla yem tüketmesi gerekir. Bir sığır hayatı boyunca yaklaşık 1,5 ton tahıl, 7 ton da ot yer.

Bu yemin üretimi çok fazla su gerektirdiğinden hayvancılığın su kaynaklarını bitirdiğini iddia etmek çok da abartılı olmaz. Tek bir hamburgerde kullanılan et için 2500 litre, bir kilogram peynir için 3400 litre, tek bir yumurta için 1800 litre suya ihtiyaç vardır.

Elbette dünyada var olan su ve toprak normal şartlarda tüm insanlara, hayvan ve bitkilere yetecek miktarda. Sorun dünyanın “et” iştahını gidermek için doğal olmayan yollarla milyarlarca hayvan üretilmesi kaynaklı. İnsanlar ve onların sahip olduğu (!) hayvanlar yüz yıl önce dünyanın besleyebileceği kadarken bugün insan tüketimi için üretilmiş memeli hayvanlar, insanlarla birlikte biyokütle olarak dünyadaki tüm memelilerin yüzde 98’ini oluşturuyor.

Deniz ve okyanuslar da hayvancılığın zararlarından nasibini alıyor.

Bugün endüstriyel avcılık, “yenilebilir” olarak tanımlanan her balık türü için beş kat daha fazlasını yok etmekte, balıkçılıkta kullanılan geniş ağlar ve dinamit; sayısız türün kontrolsüz biçimde avlanıp yok edilmesine sebep olmaktadır. Yakın gelecekte okyanuslarda hayatın tamamen bitmesi olasılık dâhilinde.

Beslenmeyi yeniden düşünmek

J.M. Masson “Tabağındaki Yüz” kitabında birçok arkadaşının vegan olduktan sonra tamamen açık bir zihinle yemek yediğini söylediğini yazar. Vegan olalım ya da olmayalım, yediğimiz yemeğin insanlara, hayvanlara ve doğaya verdiği zararları düşünmemizin zamanı geldi.

Hayvancılığın sürdürülebilir olmadığı artık ortada. Çevreci olduğunu iddia eden her insanın yemek yerken yediği gıdanın kendisine verdiği zevkten çok doğaya verdiği acıyı düşünmesi gerekiyor. Hayvansallar ile beslenmek yerine bitkisel beslenmeye geçmek atmosferiyle, su kaynaklarıyla, toprağıyla ve hayvanıyla dünyamızı daha mutlu kılabilir. Bitkisel beslenmek daha verimli ve sürdürülebilir gıda üretimini sağladığı gibi hayvancılığa oranla çok daha az toprak kullanımını içerir. Yağmur ormanlarını yok edilmekten, suları zehirlenmekten, milyonlarca insanı açlık çekmekten kurtarır. Milyarlarca hayvanın esenliğini garanti eder, onlara etleri ve sütleri için zulmedilmesinin önüne geçer.

Beslenmemizi daha açık bir zihinle yapma zamanı geldi. Afiyet olsun.

Not: Konuyla ilgili ayrıntılı okumalar için, 1. J. M. Masson, Tabağındaki Yüz, 2. H. Herzog, Sevdiklerimiz, Tiksindiklerimiz, Yediklerimiz, 3. Et Atlası, 4. P. Singer, Hayvan Özgürleşmesi isimli yayınlar ile belgesel olarak Cowspiracy izlenebilir.


Kapak fotoğrafı: Imgur

Önceki İçerikİnsan Çağı’nda biyokütle dağılımı
Sonraki İçerikDoğa kendini yenileyemedi: 2020’de nesli tükenen türler
Müzisyen ve eğitimci olmanın yanı sıra ultra mesafe bisiklet yarışçısı. Bisiklet kültürü, hayvan hakları ve çevre üzerine araştırmalar yapıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.