The Nonhuman Rights Project (NhRP) adlı örgüt “insan-olmayan hayvanların” da yasalar önünde insanlar gibi bir “kişi” olarak tanınması ve korunması yönünde verdiği hukuki mücadelede zamanımızın önde gelen felsefecilerinin düşünce işbirliğiyle yasal statükoyu giderek daha fazla sarsıyor.

NhRP, gerçekleştirdiği tüm çalışmalar insan-olmayan hayvanların temel haklarının güvence altına alınmasına adanmış olan ABD’deki tek sivil haklar örgütü. NhRP Başkanı Steven M. Wise 1996 yılında bu projeyi “Center for the Expansion of Fundamental Rights” (Temel Hakların Genişletilmesi Merkezi) bünyesinde kurduktan sonra 2012’de resmi olarak “The Nonhuman Rights Project” (İnsan-olmayan Hakları Projesi) ismiyle yeniden adlandırarak örgütü bugünkü yapısına kavuşturdu. Örgütün adı ile ilgili sorulan sorulara “insanların da hayvan olduklarını ve hukuki olarak tanınıp yaptırıma tabi haklara sahip maalesef tek hayvan türü olduklarını” hatırlatmak amacıyla “insan-olmayan hakları” terimini kullandıkları yanıtını veriyor.

NhRP yasal düzende insan-olmayan hayvanların da “hukuki bir kişi kavramı” (legal personhood) altında tanınmasında ısrarcı olmalarının önemini şöyle açıklamakta: Hukuk bağlamında bir varlığın “kişi” (person) ya da “şey” (thing) olarak tanınması şeklinde birincil olarak belirlenen zorunlu bir ikili ayrım söz konusu ve insan-olmayan hayvanlar halen yasal olarak sadece “şey” statüsünde tanınmaktalar. “Kişi” olarak tanınmamaları (bu yüzden, kendilerine “şey” statüsünde davranılması) hayvanları ayrımcılık, sömürü ve birçok hak ihlaline karşı savunmasız bırakıyor. Sonuç olarak, satılmaları, rızasız (iradelerine karşıt olarak) çalıştırılmaları, sömürü ve eziyete maruz kalmaları ve çeşitli “insan çıkarları” dolayımında yaşamlarına son verilmesi yasal düzlemde onay görmeye devam etmekte.

Oysa, yasalar tarafından korunmanın sağlanabilmesi için insan-olmayan pek çok entiteye böyle bir “kişi” statüsü son yıllarda zaten verilmekte. Örneğin, Yeni Zelanda’da bu statüde bir ırmak, bir ulusal park ve bir dağ bulunmakta. Ayrıca, yaygınca bilindiği üzere çoğu ülkede şirketler tüzel kişiliğe sahip. Kısacası, mevcut hukuk sistemlerinde gerekçesi ikna edici biçimde gösterilmesi durumunda temel hakların koruma altına alınması sadece insanlar adına düzenlenmiş değil. Bu yöndeki yasal değişiklik çabalarının ana sebebi ise bir “kişi” olarak tanınmadıkça mahkemelerde herhangi bir hak iddiasının hiçbir birey adına söz konusu edilemiyor olması.

Aynı şekilde, ABD’de köleleştirilmiş insanların haklarına kavuşmalarına ve dolayısıyla kendi bireysel çıkarlarını savunabilmelerine olanak sağlayan yol ilkin “kişi” olarak tanınmaları ve bunu sağlamak üzere mahkemelerde temsil edilmeleriyle açılmıştı. Örgüt kadın, çocuk, yerli ve Afrika-kökenli vatandaşlar için de ABD’de aynı mücadelenin verildiğinin ve aktivizmin bu süreci hızlandırmakta ne kadar başarılı olduğunun altını çiziyor. Böyle bir durumda, kendileri adına ödev ve sorumluluklar ve dolayısıyla cezaların belirlenmesine yönelik bir yol açılmış olmaz mı sorusuna ise verdikleri yanıt net bir hayır şeklinde: “Tıpkı çocuklar ve zihinsel engelli yetişkinler gibi ödev ve sorumluluklarla yükümlenmeden de temel haklara sahip olmak mümkündür”.

NhRP Başkanı Steven M. Wise hayvanların korunması için avukat olarak çalıştığı on yıllar boyunca insanların çıkarları doğrultusunda hayvanların kullanılması sorununda asıl faktörün hukuki “şeylik” (legal “thinghood”)  kavramı olduğunu öğrenmiş. Mevcut hayvan refahı yasalarının hayvanları zihinsel ve fiziksel acı veya zararlardan yeterli bir biçimde koruyamamasının altında yatan dinamikleri bu kavramın temel alınmasına bağlıyor ve “kişi” kavramıyla gelebilecek olan bir hukuk dönüşümünü savunuyor.

Örgütün üzerinde durduğu diğer bir konu “hayvan refahı yaklaşımının” en gelişmiş ve tam uygulanan versiyonlarının bile yetersiz ve problemli olduğunu vurguladığı ve yerine “hayvan hakları yaklaşımını” önerdiği ayrım ve savunuculuk kapsamında ilerliyor. Geçici olarak halen ihtiyaç duyduğumuzu kabul ettikleri gelişmiş “hayvan refahı yasalarından” kademeli olarak da olsa sonunda bütünüyle kurup hayata geçirebileceğimiz “hayvan hak ve özgürlüklerini tanıyan bir hukuk düzenine” geçiş yapılabilmesi için yeni kuramsal perspektifler ve gerçek-dünya çözümleri öneren örgüt yetkilileri ayrımlarını şöyle derinleştiriyor: Refah (welfare) kavramı sadece yaşam şartlarını iyileştirmekle sınırlı kalmaya mahkum yetersiz bir çözümdür; bunun yerine yasaların yeniden oluşturulmasında haklar (rights) temelinin merkeze alındığı bir yaklaşıma geçilmesi etik bir zorunluluktur.

Bloglarında hayvan refahı ve hakları arasındaki fark şöyle örneklendiriliyor: Hayvan refahı yaklaşımı hayvanlara hayvanat bahçesinde nasıl daha sağlıklı şartlar sağlayabileceğimizi araştırırken hayvan hakları yaklaşımı bir hayvanın hayvanat bahçesinde bulunmasındaki kabul edilemez hak ihlalini çözüm üretilmesi gereken bir sorun olarak ele alır.

“Kişi” olarak tanınma ve hak-temellilik gibi kavramsal hareket noktalarından elde edilecek hayvan hakları kazanımlarının vegan bir hukuk geleceğinin kurulmasında kritik bir aşama olacağı görüşü “Animal Liberation” (1975) kitabının yazarı vegan  (“flexible vegan”) felsefeci Peter Singer gibi günümüzün önde gelen vegan/vejetaryen düşünce önderleri tarafından da entelektüel katkılarla destek bulmakta.

Örgütün etik tasarımlarına destek veren felsefeci, entelektüel, araştırmacı yazar ve pek çok disiplinden akademisyenler NhRP’nin odaklandığı “otonomi argümanını” yeterli bir doğrulukta görmekte: “Bir birey bir aksiyonu kendisi başlatıyorsa bu edim otonomdur. Yani, herhangi bir davranışını bir amaca yönelik olarak gerçekleştirebiliyorsa (hedef/yönelim, 1), içinde bulunduğu durumla ve davranışının olası sonuçlarıyla ilgili yeterli uygunlukta bilgi sahibiyse (rasyonel düşünme kapasite ve süreçleri, 2) ve davranışını bütünüyle kontrol eden dışsal müdahalelerin baskısı altında değilse (negatif özgürlük, 3) bu üç koşulu aynı anda karşılayan bir davranışta bulunan bir bireyin otonomisini (kesinlik derecesinde) kabul edebiliriz. Dahası, böyle tanımlandığında, otonomi ‘kişi’ olmanın (personhood) yeterli bir kanıtıdır ki şimdilik hiç değilse şempanze ve fillerde böyle bir otonomi bilimsel yollarla kanıtlanabilmekte.”

NhRP kısaca değindiğimiz misyonunu gerçekleştirmek için üç kilit alanda çalışmalarını sürdürüyor: Yasaların hayvan hakları-temelli değiştirilmesi (1), kendi bünyesindeki avukatlar aracılığıyla hayvanların hak ve özgürlük mücadelesini mahkeme salonlarında vererek emsal teşkil edecek yeni kararların alınmasına yönelik olarak hayvan müşteriler için hukuki hizmetleri sağlamak (2) ve başka ülkelerdeki hukukçulara bu doğrultuda destek olarak insan-olmayan hayvanların hak ve özgürlüklerinin önemi ve hukuki temelleri hakkında bilimsel araştırmalara ve yasal olanaklara dair bilgi farkındalığı yaratmak ve insanlara bu mücadeleye katılmalarına yardımcı olmak amacıyla ilgili kaynakları sağlamak (3). Özetle ifade edilirse yasama, davalar ve eğitim üç ana faaliyet başlığını oluşturmakta. Örgüt bu çalışmalarını şimdiden küresel bir yapıya taşıyan adımlar atmış olsa da uluslararası bir hareket olma yolunda diğer ülkelerden gelebilecek öneri ve katılımlara yönelik çağrısını arttırarak yapıyor.

NhRP’nin müşterileri şimdilik sadece şempanze ve fillerden oluşmakta. Bu türlerin üyelerinin kendilerinin farkında olduklarına, otonomilerine ve bilişsel-duygusal karmaşıklıklarına ilişkin dikkate değer miktarda bilimsel kanıtın varlığı dava dosyalarında işlerini kolaylaştıran önemli faktörlerden biri. Öte yandan, örgüt yetkilileri söz konusu tür sayısını çoğaltmak için uğraş vermeyi sürdürmekte ve çalışmalarında her tür desteğe açık olduklarını dile getirirken şöyle bir noktaya dikkat çekiyor: İnsan-olmayan hayvanların hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesinin tek nedeni ait oldukları tür, diğer bir deyişle, insanların yaptığı türcülüktür.

Müşterisi olan hayvanların hapsedilmeme ve deneylerde kullanılmaması gibi konuları önceliği sayan NhRP bu haklar tanındığında temel haklarına bütünüyle saygı duyulacağı doğal yaşam alanlarına geri bırakılmaları sürecinin takip edilmesiyle ilgili gerekliliklerle de yakından ilgileniyor.

Örgütün yayınları sadece şempanze ve fillerin değil insan-olmayan tüm hayvanların (insan-kaynaklı) acı çekmesinden derin bir üzüntü duyduklarını ve çalışmalarını bu kapsamda genişletme hedeflerinin yanı sıra halihazırdaki çalışmalarının bu en temel amaç için pozitif sistemik etkiler sağladığını da dile getiriyor. Ayrıca, bu amaçlarının insan haklarının korunması ve ilerletilmesi anlamında sömürüsüz bir yaşam ve adalet ilkeleriyle vb. ortak değerlerle ilişkisi çerçevesinde işe yarayan toplumsal değişimler yarattığı hakkında argüman ve görüşlerinden de bahsetmekte.

Önceki İçerikIKEA Avrupa’da Çilekli Vegan Dondurma Çıkartıyor
Sonraki İçerikGıdada Devrim? “Temiz” Et

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.