Veganlara yönelik nefret söylemleriyle ilgili yazımızın ikinci kısmında, Birleşik Krallık’taki gelişmeleri geride bırakıp Türkiye’ye dönüyoruz.
Yazı: Öykü Yağcı *
Dosya konumuzun ilk bölümünde, özellikle Birleşik Krallık’taki güncel gelişmeler ışığında etik veganlık, yasal korumalı özellikler ve vaka örneklerini ele alarak, The Times gazetesinde geçtiğimiz ay yayımlanan “veganlara yönelik nefret suçlarında artış” içerikli haberin ayrıntılarını paylaşmıştık.
Bu kez bağlantılı olarak 28-30 Ağustos tarihleri arasında veganların yanıtlamasını istediğimiz Twitter’daki mini-anket sonuçlarını, konuyla ilgili aktivizm yapan, Koç Üniversitesi ile çeşitli derneklerde kapsamlı akademik çalışmalar yürüten Avukat Ezel Buse Sönmezocak’ın sorularımıza verdiği yanıtlarından kısa alıntılarla birlikte değerlendireceğiz. Kendisiyle yaptığımız ayrıntılı röportajın tamamı ise, dosya konusunun üçüncü bölümü olarak anket sonuçlarından sonra yayımlanacak.
Neden bu konu?
Öncelikle Türkiye’deki mevcut duruma dair yanıt aramamızın tek nedeni The Times gazetesinde çıkan haber değildi; o araştırma sadece tetikleyici bir unsur oldu.
Sosyal medya yönetimine destek verdiğim bazı hayvan hakları gruplarına daha çok Twitter üzerinden gönderilen yorum ve özel mesajlarda özellikle Kurban Bayramı’nda paylaşılan öldürülmüş hayvanların bedenleri ve kesilmiş başlarının fotoğraf ve videoları, ana akım medya dışında kendini muhalif olarak tanımlayan mecralarda dahi veganlığın çarpıtılmış temsili ve yine çeşitli ortamlarda veganların maruz bırakıldığı farklı seviyelerdeki düşmanlık, söylemsel ve görsel şiddet bizi bu konuya eğilmeye, bu konu üzerinde düşünmeye yöneltti.
Aslına bakarsanız haber, anket ve röportaj içeren bu yazıyı hazırlarken, özellikle vegan olmayan bazı kişilerin, pek çok mücadele alanını ve biçimini bulduğu gibi, bu içeriği de abartılı veya anlamsız olarak etiketleyeceğini, “duyar kasma” olarak yorumlayacağını, hatta tweet altına kendilerince komik ve aşağılayıcı ifadeler bırakacaklarını düşünmüştüm. Beklediğimden çok daha az bu tür yorum ve paylaşım gelmiş olsa da bu kez de bizi şaşırtmayanlar oldu. “Memleketin veganı da mağdur arkadaş!” yorumu çalışmayı değersizleştirme çabalarına yönelik tahminimi boşa çıkartmazken, “Anti-vegan müzik listeleri bile var” yanıtı da vegan karşıtlığının ne ulvi amme hizmetlerine kadir olduğunu görebilmek açısından iyi oldu.
Şimdi bu mini-anketi iyi ki yapmışız (ve umarım konuyla ilgili verilerin sistematik toplandığı kapsamlı bir çalışma ileride yapılır) diyorum çünkü anket, bize gönderilen yanıtların bir kısmında veganların aile, okul ve iş yerinde dışlanmasının, kışkırtıcı, önyargılı ve ayrımcı bir dil ile ayrıştırılmasının, dalga konusu olmasının veya taleplerinin önemsenmemesinin aslında bireyler üzerinde tahmin edilenden çok daha derin olumsuz etkiler bırakabildiğini, hatta bazılarının aile ve arkadaşlık ilişkilerini ne denli etkilediğini, kariyerlerinin önünde görünmez ama güçlü bir engel olarak görülebildiğini aktarabilmek için etkili bir araç oldu.
Açıkçası, özel hayatlarında konuyla ilgili yaşadıkları sıkıntıları özel mesaj aracılığıyla samimiyetle aktaran ve bu aktarımları yazımız dahilinde paylaşmamıza izin veren pek çok kişiye de borçlu olduğumuzu hissediyorum.
Aile bireylerinin, arkadaşların ve işverenlerin kapsayıcı, kucaklayıcı ve destekleyici olması halinde daha umutlu ve adaletli bir dünyaya uyanacağımızın anlaşılması, özellikle iş dünyasında insan kaynakları departmanlarına düşen görev ve sorumlulukların farkına varılması açısından, anket sonuçlarının ve röportajımızın faydalı olmasını, o birilerine ve karar vericilere ulaşmasını umuyorum. Hem iş yerlerinde veganların haklarının tanınması ve teslimi hem de aile ve arkadaş çevresinde bireylerin kararlarına saygı gösterilmesi için…
Daha da önemlisi, takipçilerimizden biri “Veganlığı bu şekilde marjinalleştirmemek gerek. Veganız çünkü doğanın ve canlıların yaşam haklarını korumakla, savunmakla yükümlüyüz” diyordu. Kendisine hak veriyorum; hatta hazırlık aşamasında benim de aklımın bir ucuna takılan endişelerden biri buydu. Üzerine biraz daha ayrıntılı düşününce durumun pek de bundan ibaret olmadığına ikna oldum. Çünkü tüm bu ötekileştirici söylemler, politik bir tutum benimseyerek sistem eleştirisi yapan etik veganlara da yönelik kalıp yargıları güçlendirerek her seferinde nefreti, tahammülsüzlüğü ve öfkeyi körüklüyor. Birey ve toplum açısından iyiye değil, kötüye gidişe yol açıyor.
Dolayısıyla bu yazı dizisini geniş kapsamlı tutarak, bu kavramları tartışmayı açarak veganlar için mağduriyet yaratmayı veya veganları marjinalleştirmeyi değil, olumsuz genelleme ve çarpıtmalar ile marjinalleştirilen etik veganlara dair önyargıları ve var olan mağduriyetleri ortadan kaldıracak bireysel ve kurumsal farkındalığın oluşmasını ve yayılmasını amaçlıyoruz. Daha adil, barışçıl ve hoşgörülü bir birlikte yaşamı beraber tesis edebilmek için…
Anket ve değerlendirme yöntemi
28 Ağustos’ta başlattığımız anketi Twitter, Facebook ve Instagram gibi hesaplardan ilgili bağlantıyla birlikte duyurup yanıtları öncelikle Twitter’da toparlamaya çalıştık. Herkese açık şekilde deneyimlerini paylaşmak istemeyenler için özel mesaj (DM) seçeneğini de açık bırakarak not düştük.
Twitter hesabı olmayan veganları dahil edebilmek için de bu kişilerin diğer sosyal medya profillerimize gönderdiği yorumları ve mesajları dikkate alıp çalışmamıza dahil ettik. Twitter’a ek olarak mesaj ve yorumların çoğunu Instagram’dan aldık. Facebook sayfamıza, konuyla ilgili neredeyse hiç yorum ve mesaj gönderilmedi.
Belirtilen süre dolduktan sonra ankete cevaben yalnızca tek bir ek deneyim paylaşımı geldi. Anketin yapısına ve yöntemine zarar vermeyeceği için bu yorumu da değerlendirmemize ekledik.
Ankete gelen cevaplarda en sık rastladığımız sözcüğü/kalıbı/yorumu görselleştirebilmek için de Kelime Bulutu’nu (word cloud) kullandık. Örneğin; şaşırtıcı ama gerçek, “erken yaşta öleceksin” veya “Allah’a şirk koşuyorsun” cümleleri birkaç kez farklı yanıtlarda karşımıza çıktı. Bu nedenle ana cümleyi en sık gördüğümüz haliyle temel alıp “erken öleceksin, Allah’a karşı geliyorsun” gibi benzer ifadeleri içeren yanıtları da bu kalıp dahilinde buluta ekledik. Buluttaki ağırlıklarını görünce şaşırmayın diye özellikle not düşme ihtiyacı hissettim.
Anketin zayıf yönleri
Veganlarla paylaşılması ve daha fazla kişiye ulaşması için farklı vegan aktivist grupların bulunduğu Whatsapp gruplarında çağrı yapmamıza rağmen anketin bireysel hesaplardan ve oluşum sayfalarından yeterince paylaşılmadığını gördük. Bu da sorumuzun beklediğimizden daha az kişiye ulaşmasına neden oldu.
Anket süresini ilk başta iki gün olarak belirlememizin nedeni ise, sonuçları aynı hafta paylaşmayı planlamamızdı. Çalışmayı daha geniş bir zamana yaysaydık elbette daha fazla kişiye ulaşabilecektik.
Aynı zamanda düşük bir ihtimal de olsa Twitter başta olmak üzere sosyal medya platformlarındaki genel manipülasyonun bilincinde olarak, sonucu etkilemek amacıyla anketi oylayanların bir kısmının vegafobi [1] güden naveganlar olabileceğinin farkındayız. Bu notu, özellikle anketin doğruluk oranına az da olsa etki edebilecek bir faktör olduğu için ekleme gereği duydum.
Anket sonuçları
İki günde Twitter üzerinden toplam 310 oy verildi. “Vegan olduğunuz için okulda, iş yerinde, sosyal medyada yazılı/sözlü hakarete/ayrımcılığa/saldırıya uğradınız mı?” sorumuzu yanıtlayanların %61,9’u “evet”, %38,1’i “hayır” seçeneğini işaretledi.
Belirlediğimiz süre içinde ankete, çoğu deneyim paylaşımı olan toplam 42 yorum yapıldı, 12 DM gönderildi. 1 özel mesaj da anket süresi dolduktan sonra alındı.
Arka plan: Kavramlar
Bu dosya kapsamında görüştüğümüz ve röportajının tamamını üçüncü bölüm olarak daha sonra yayımlayacağımız Avukat Ezel Buse Sönmezocak’ın paylaştığı tanıma göre nefret söylemi; “Irk, renk, dil, ulusal ya da etnik köken, dini inanç, yaş, engellilik, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği veya diğer statüleri nedeniyle bireylere veya gruplara karşı şiddeti, nefreti, ayrımcılığı veya hoşgörüsüzlüğü savunan, yayan veya teşvik eden ifadelerdir”.
Nefret suçu ise, “Bu sayılan gruplara veya söz konusu grupların mal ve mülklerine karşı, önyargı veya nefret nedeni ile işlenmiş olan suçlardır.”
Deneyimlerimiz, gördüklerimiz ve anketten çıkan sonuçlar Türkiye’de ağırlıklı olarak nefret söyleminin ve vegafobinin varlığına, söylemsel ve görsel (dolayısıyla psikolojik) şiddete ve küfür, aşağılama, hakaret içeren söylemlerin etkinliğine işaret ediyor.
Ezel de “Veganların vegan oldukları için tacize, zorbalığa, siber ya da söylemsel şiddete maruz kaldığının örneklerine her gün şahit oluyorum,” diyor ve ekliyor:
“Örneğin, vegan olduğu bilinen bir kişiye ‘vegan olduğu için beyninin gelişmediğini, dolayısıyla da sağlıklı düşünemediğini’ söylemek, veganlara duyulan önyargı nedeniyle bir nefret söylemidir. Kişiye ‘vegan olduğu için gerizekalı olduğunu’ söylemek ise, hakaret suçunun belirli bir felsefi inanca yönelmesi nedeniyle nefret suçudur.”
Ancak nefret suçu, çok daha derinlemesine irdelenmesi gereken bir konu. Aynı şekilde Ezel’e göre, nefret söyleminin olup olmadığının değerlendirmesinin de her bir olay özelinde titizlikle yapılması gerekiyor: “Kategorik olarak veganlığın bir felsefi inanç olmasından hareketle, veganlara karşı üretilen her şiddet içerikli söylemi nefret söylemi olarak tanımlamak da mümkün olmayabilir.”
Elbette iş yerinde, okulda ve/veya sosyal medyada egemen ve çoğunluk grubun hedefi haline gelebileceğini düşünen bir vegan, milliyeti veya cinsel yönelimleri nedeniyle ağır nefret suçlarına maruz bırakılan bireyler gibi daimi güvensizlik veya korku hissetmiyor olabilir; fiziksel şiddete ve saldırıya uğramıyor olabilir. Fakat ayrımcılık biçimlerinin birbirinden bağımsız olduğunu söylemek pek de mümkün değil. Bu konuda Ezel ile aynı görüşteyiz: “Tüm ayrımcılık biçimlerinin esasen birbiriyle bir şekilde bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Örneğin heteroseksizmi yaşçılıktan, ırkçılığı insan merkezcilikten, ataerkiyi homofobiden bağlantısız görmek mümkün değil. Bu anlamda ayrımcılık zeminlerinin birini diğerinden daha önemsiz görmek mümkün değil.”
Dolayısıyla özellikle vegan bir yaşam biçimine yeni geçiş yapmış olan veya bunu düşünen biri, arkadaş grupları arasında dışlanmaktan, dalga konusu olmaktan korktuğu için benliğini ortaya koymaktan çekinebiliyor. Hayvan hak ve özgürlüğü üzerinden etik veganlığını ortaya koyanlar ise, norm ve normal olarak kabul edilmiş kimlikler, yaklaşımlar ve uygulamalar üzerinden, egemen ve çoğunluk grubun üyeleri tarafından baskı altına alınmak amacıyla söylemsel ve görsel şiddete maruz bırakılabiliyor.
Bazen bu durum, özellikle sosyal medyada örgütlü hale bürünebiliyor. Çok takipçili bir hesap, hayvan özgürlüğünü savunan bir vegan profili alenen hedef gösterebiliyor ve takipçileri yoluyla toplu halde saldırabiliyor, taciz edebiliyor.
Çalışma ortamında ise bir vegan, iş arkadaşları tarafından toplu halde yemek masasında alay veya “espri” konusu haline gelebiliyor. Çoğu zaman “şaka olsun diye” yapıldığı söylenen ve vegafobik kişilerce “komik” bulunan bu hakaretler, vegan kişi üzerindeki baskıyı ve etkiyi hiç tahmin etmediğimiz kadar artırıp kişinin hayatında olumsuz bir iz bırakabiliyor. Diğer taraftan saldıranlar, hakaret suçunun yükünü paylaşarak hafifliyor, kalabalık olmanın verdiği güç de saldıran kişilerin kendilerini haklı görmelerine yardımcı oluyor.
Bazen de vegafobik tek bir şef veya garson tarafından gizlice yapılabiliyor [2].
Nitekim anket sonuçlarımızda da bu deneyimlerin yaygın bir şekilde farklı seviyelerde yaşandığını görüyoruz. Bu davranışların ardındaki bireysel ve toplumsal psikolojiyi (varoluşsal tehdit algısı, ikilemin verdiği rahatsızlık nedeniyle kişinin kendisine karşı öfkesi, içsel çatışma, konfor alanını terk edememe vb.), kendisi de bir vegan olan akademisyen Doç. Dr. Deniz Altınbaş, farklı bilimsel kaynaklardan faydalandığı anlamlı yazısıyla ayrıntılı bir biçimde, tane tane açıklıyor. İlgilenenlerin okumasını tavsiye ederken, özellikle ortamlarda “istenmeyen insan” olabilen etik veganların bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde yanlış yorumlanan asıl gayelerine dair bölümü alıntılayıp sözü daha fazla uzatmadan anket yanıtlarına geçmek istiyorum.
“Bazı insanlar, veganlar fikirlerini kendilerine sakladığı müddetçe onlara tahammül edebileceklerini söylüyor. Veganların kendi aralarında da propaganda yapılıp yapılmaması konusunda bir tartışma mevcut. Hayvanlar da çocuklar, yaşlılar ya da zihinsel engelliler gibi kendilerini savunamıyor. Birilerinin onların adına konuşması gerekiyor. Bir çocuk, bir dilsiz, bir yaşlı eziyet görürken, sömürülürken bunu görüp de sessiz kalmak vicdanımızı nasıl rahatsız etmez? İşte veganlar da kendileri için konuşamayanlar adına konuşuyorlar.”
Anket sonuçlarında öne çıkan yanıtlar
Veganlara söylemsel ve görsel şiddette bulunmak
- “@_KomutanLogar adlı sayfanın Instagram’ında sistematik olarak 2-3 ayda bir, özellikle kurban bayramında yorumumun ss’ i (ekran görüntüsü) paylaşılıp linç ediliyorum. Yüzlerce yorum oluyor ve hepsi cinsiyetçi, türcü ve homofobik.”
- “Aşırı etçil bir arkadaşımın her kurban bayramında telefonuma kesilmiş hayvan parçası resmi göndermesi tehdidini yaşıyorum. Benim içim acıyor, o kendi kafasında dalgada.”
- “Mangal videoları atıyorlar (Canımın isteyeceğini düşünerek…) Aptalca buluyorum. Saygı duymalarını bırakın, küçümseyip acıyorlar. Hiç düşünmemiştim bu kadar psikolojik şiddete maruz kalacağımı. Alıştım ama…”
- “Bir kişi vardı okul hayatımda, işleri biraz farklı boyuta taşımıştı. Vegan olduğumu öğrenince benimle her gün bu konu hakkında konuşuyordu, ‘Allah’a karşı geliyorsun’ falan diyordu. Ben de tartışmadan sonuç alamayacağım için susuyordum. Bana kesimhanedeki hayvanları falan anlatıyordu, “şöyle kestik, böyle kan aktı” diye. (…) Kendisine teşekkür ediyorum ama bana her gün vegan olmanın önemini hatırlattıği için.”
- “Veganlığı anlattıktan sonra karşımda gülüp ‘Ben gidip bir iskender yiyeyim’ denmesi”
- “’Oh şimdi bir kuzu çevirme ne güzel gider. Mangal da yapılmaz sizle şimdi. Siz ne yiyeceksiniz?’ gibi söylemlere maruz kaldık maalesef. 🙂 Eşim de, ben de.”
- Bitkilerle hayvanlar arasındaki hissedebilirlik ve acı çekme farkını “konuştuktan sonra da üzerine ‘Bir kuzu şiş olsa da yesek’ diyen ve kendini bunu yediği için özgür ve güçlü sanan bazı akrabalar”
- “İş yerimde ve arkadaş ortamlarında sürekli olarak: ‘Hiç et yedin mi? Et yesen vazgeçersin veganlıktan. Bizim bir kebapçı/ciğerci vs. var bak orada, yiyelim seninle. Sen kesin hiç iyisini yemediğin için vegansın. Eee, bitkiler de canlı onları neden yiyorsun? Hayvandaki protein bitkiden farklı, sen çok sağlıksızsın. Ben de önceden tiksinmiştim yani vegan gibiydim sonra düzeldim’ şeklinde mantık dışı cümlelerle boğuşuyorum. Veganlığı ya da vejetaryenliği sadece et yememek olarak düşünüyor insanlar. En ağırı da bu konu üzerinde hiç düşünmeye bile teşebbüs etmemiş insanların onlardan daha aptal olduğum için bu yolda olduğumu düşünüp küçücük beyinleriyle dalga geçmeye çalışması.”
- “Her an benimle yaşamış, beni çok iyi tanımış gibi ‘Sen et yemeden duramazsın’, bir çoğunun besinlerle ilgili profesör kesilmesi, bunlar sadece birkaçı ama farklı fikirlere bile saygı duyulmayan bir coğrafyada yaşadığımın bilincinde olduğum için pek takmıyorum. Dilim döndükçe diğer canlıların ve kendi türümüz için faydalı bir beslenme olduğunu anlatmaya çalışıyorum.”
Veganlığı küçümseme ve aşağılama unsuru olarak kullanmak
- “Herkesin hayvan yediği bir sofraya oturmak zorunda kaldığımda, sadece makarna veya zeytinyağlı vs ile yetindiğimde herkesin saçma sapan şakaları ve küçümsemelerine maruz kalıyorum.”
- “Dışarıda bir yerde yemeğe gidildiğinde bütün iyi niyetimle önerilen mekana uyuyorum. Gidildiğinde ise ‘Bu vegan da’ diye, daha ben ağzımı açmadan hedef gösteriliyorum. 6 senedir veganım, kendi çevrem bile alışamadı.”
- “Kimse ciddiye almıyor gibi gözüküyor.”
- “Bizzat okuldaki veteriner hekim hocalarım tarafından veganizm konuları açıldığında sık sık ‘espiri yapıyoruz’ başlığı altında sözlü hakaretlere maruz kaldım. Maalesef:/”
- “Çoğu zaman ayrımcılığa maruz kalıyorum. Genelde dalga geçiliyor. Güçsüz olduğumu, zayıf olduğumu ve proteinsiz olduğumu vurgulayan insanlarla karşılaşıyorum.”
- “Vegan yemek paylaşımlarımla navegan arkadaşlarımın alay etmesi: ‘Biraz da et paylaş’ gibi.”
Veganlığı bir hastalık gibi görmek
- “’Ay var ya, çok üzülüyorum sana yemek yerken’ diyorlar. Her defasında sanki bir hastalığım var gibi küçümsüyorlar. ‘Bu benim tercihim’ diyorum, ‘Niçin üzülüyorsunuz. Ben siz et yiyorsunuz diye tartışmıyorum ki sizinle, siz de bana bu konuşmayı her defasında yapmayın’ diyorum ama nafile :/”
- “Daha bugün öğretmen (!) arkadaşlar tarafından uğradım. Neymiş, sonradan olmuşum bırakırmışım. Sanki hastalık bu, doğuştan mı, sonradan mı çok fark ediyor.”
Vegan kadınlara karşı hamileliği baskı unsuru olarak kullanmak
- “Eski erkek arkadaşımın annesi vegan olduğum için çocuk sahibi olmamı (ki böyle bir planım olmamasına rağmen) sağlıklı bulmuyordu. Gelecekteki çocuğumu vegan beslememem gerektiğine dair bir sürü şey anlatıyordu. Hem patriarki hem de ‘vegan’lık kendi bedenim söz konusu olunca alabileceğim bir karar olarak görünmesi açısından oldukça saldırgan bir tavır olduğunu düşünüyorum bunun.”
- “Hamile kalınca ne yapacağımı sorup duruyorlar. Bebeğe bunu yapmaya hakkım yokmuş. Bedenime, kadınlığıma, anne olma ya da olmama kararıma yapılan psikolojik saldırı. Bir nevi taciz bu. O kadar sıkıldım ki artık veganlık konusu açanlara önce belgesel öneriyorum. Onlar izledikten sonra konuşmayı tercih ediyorum. Alt bilgiyi kendim vermeye çalışmaktan yoruldum.”
Veganlığı din ve Allah karşıtı bir tutum olarak lanse edip veganları suçlamak
- “Dinsiz damgası yiyorum kendisini dindar olarak tanımlayan kişilerden.”
- “Vegan olduğum için ‘Allah’a şirk koşuyosun’ dediler. ‘Marjinal takılmaya çalışıyorsun’ dediler. ‘Bu boş işleri bırak, vitaminsiz kalıyosun, dünyayı sen kurtaramazsın’ dediler. Bir flörtüm de ‘Senle rakı balık yapamayacaksam ne anlamı kaldı’ diyerek ayrıldı.”
- “Çoğu zaman dalga konusu yapılıyor, dinsiz ilan ediliyorum; birçoğu da genç yaşta öleceğimi dile getirerek yorumluyor bu konuyu. Ne yazık ki gerçekleri bilmeden kulaktan dolma bilgilerle söz söylemek araştırmaktan daha kolay geliyor onlara.”
- “Elbette dine hakaret sayanlar, B12 nereden alınır, bilmeyen doktorlar; ilkokul fen bilgisiyle konuşan kişiler, ‘Veganla yemek yemek de zor be’ diyip kuzu tandır tarifi verenler.”
- “’Ot beyinli, ölecen, Allah bize helal kıldı, biz yiyelim diye yarattı, kitapta kurban var…’ Sabaha kadar sayarım.”
Aile içinde vegan bireyi ayrıştırmak [3]
- “Bence en büyük baskıyı, psikolojik şiddeti ailelerimiz/akrabalarımız uyguluyor.”
- “Vegan olup ailesinde/çevresinde ayrıştırılanlar tweeti için buraya geldim. Babamla annem ayrılar. (…) Babam yakın zamanda beni aradı ve önemli bir buluşma için orada olmamı istediğini söyledi. (…) Sunulacak yemeği duyar duymaz beynime kan sıçradı, “Gelirim tabii ama yemek filan yemem, artık hayvanlara ait hiçbir şey yemiyorum ama bunu sana karşı bir tavır almak için yapmıyorum beni yanlış anlama” dedim hemen. Çok bozuldu, ‘Ne yapıyorsun sen Allah aşkına, annen yok mu başında senin, sahip çıkmıyor mu size’ gibi şeyler geveledi. (…) Yeni tanıştığım kişilerle hep birlikte kahvaltı yaparken benim hayvansal tüketmediğimi gözleriyle görünce, peyniri, yumurtayı reddettiğimi görünce daha çok sinirlenmesin mi… Tanımadığım kocaman bir ailenin içinde beni bununla dövdü. ‘Beyni küçülecek, iyi bir şey yaptığını sanıyor’, ‘Şuna bak şuna, nasıl da kokuyor, şu yenmez mi!’, ‘Sanki sebzeler çok organik kaldı da, onlar da hep gdo’lu’ gibi laf çarptırmaları tüm ama tüm kahvaltı boyunca sürdü. Masadaki yaşı küçük çocuklara benden etkilenmemeleri için ‘Aman yumurtanı, peynirini eksik etme, düzgün büyüyemezsin, kıt kalırsın sonra’ gibi öğütler… O günün hepsini anlatmayacağım ama günün geri kalanı da bundan çok farksız değildi. Babam beni yaftalıyor, ailenin geri kalanı gerginlikle bir şey söyleyecek miyim diye bekliyor, gözümün içine bakıyordu. (…) Özetle aslında onun yanında bulunmak, destek olmak için gitmiştim ama babam sırf bu yüzden bir yıldır görmediği öz kızına bir gün boyunca hakaretler edip, herkesin içinde hiç utanmadan aşağılayabildi. (…) Annem biraz daha endişeliydi. O da çalıştığı kişilere beni anlatmış da, onlar da beni desteklemiş ve hayvanlar için en doğrusu olduğunu, insan sağlığına da eksisi yerine artısı olduğunu anlatmışlar. Ben anlattığımda ikna olmayıp, ‘yetişkin’ insanlara sorup ikna olmasını da görmezden geldim artık. Bu da benim ailemle (özellikle babamla) imtihanım TVD. (…) Daha güzel bir dünyada görüşmek üzere.”
İş yerinde veganları dışlamak ve/veya hakkını vermemek [3]
- “İş yerinde ilk vegan olduğumda çok dalga geçiliyordum, kendi kendilerine konuyu açıp bire karşı 3-5 kişi saldırıya geçiyorlardı. Veganlıktan vazgeçmedim ama zaten içe dönük bir insan olarak iyice yalnızlaştım.
- “Çalıştığım yerde bana veganlıkla ilgili ne zaman biri bir soru sorsa başka bir arkadaş hep offlar pufflar ve gözlerini devirirdi. Yani öyle rahatsız oluyordu ki bu konunun konuşulmasından konuşmamızı çıkardığı sesler ve yaptığı jestler & mimiklerle bölüyordu hep.”
- “2013’te vejetaryen, 2017’de vegan olmaya karar verdim. İstisnasız her gün çalıştığım işletmede temizlik personelinden, eğitmenine, yöneticisine kadar her gün vegafobiye maruz kalıyorum. Çok ileri gidildiğinde tepki veriyorum fakat çoğu zaman sessiz kalmak zorunda kalıyorum. Hadsiz insanlarla çalışmak psikolojimi ciddi anlamda bozuyor. Sürekli tepki verdiğimde alıngan ve uyumsuz biri olarak görünüyorum, bu da iş hayatında ilerlememe engel oluyor. Kariyer yapmak istiyor, yaptığım işte yükselmek istiyorum fakat insanların bu tavırlarıyla uğraşmak beni çok yoruyor. Bazen öğle arasında yemeğim olmadığı için simit yanında krem peynir yediğim oluyor. Gören soruyor: ‘İçinde ne var? Nasıl peynir o? Bezelye proteini ne ya? Öyle protein mi olur?’ Bazen sırf bunları duymamak için eve gidip evde yemek yiyorum ya da aç geziyorum. Bir gün çalıştığım kurumda yönetici olursam iç disiplin yönetmeliğine özellikle bu ibareyi ekleteceğim: Hiç kimseye felsefi görüşü nedeniyle ayrımcılık yapılamaz. Tüm bunlarla birlikte bir de vegan olmayan kişiler tarafından (!) veganlığınızın sorgulanması çıldırma noktasına getirebiliyor. İnsan kaynakları yöneticilerinin çalışanların motivasyonunu koruyucu önlemler alması gerekiyor.”
- “Çalıştığım iş yerinde hakkım olan personel yemeğini yiyememek çok can sıkıcı. Departman müdürüne ve insan kaynaklarına durumu izah etmeme rağmen, her seferinde aynı cevap: ‘Tek kişiye özel yemek hazırlayamayız’. Çözüm yolları ise ‘Her gün salata çıkıyor, onu yiyebilirsin’. İş arkadaşlarım her gün bir öğününü çalıştığım yerde yerken ben onu da evden getirmek zorunda kalıyorum maalesef.”
Veganlık üzerinden komplo teorileri: “Vegan endüstrisinin bir kobayı olduğumu düşünüp vegan olduğum için para aldığımı sorgulayan bile var… :)”
Norm, normal ve anormal sorunsalı: “Sürekli olarak insanlara beslenme biçimimle ilgili açıklama yapmak durumda bırakılmam ki şimdiye kadar kimse bana neden et yediğini ya da hayvansal ürün tükettiğini açıklamadı (:”
Vegan olmayı planlayan ve veganizmi anlatmaya çalışan naveganların deneyimleri de şimdiden veganların yaşadıklarından pek farklı görünmüyor:
- “Ben henüz vegan olmadım, sempati duyuyor ve olmayı düşünüyorum. Bundan bahsettiğimde ise dışlanmak veya saldırıya uğramaktan ziyade dalga geçip gülüyolar genelde. Sahi bir de ‘sen bunları kafaya takarsan fazla yaşamazsın’ diyorlar.”
- “Vegan değilim henüz ama o bilince doğru evrildiğimin farkındayım. Konu hakkında konuşulurken bu durumun bir felsefesi olduğunu, veganlığın ne olduğunu, insanların buna neden tutkuyla bağlanabildiğini vs aktarmaya çalışırken bile defalarca zorbalığa uğradım. Ne büyük bir baskı var veganların üzerinde gerçekten, çok korkunç.”
- “Vegan olmamama rağmen sadece et yemiyorum diye nasıl et yemiyorsun ya diye her seferinde darlayan, etin ne kadar güzel olduğundan bahseden arkadaşlarım var maalesef. Balık da mı yemiyorsun, tavuk da mı yemiyorsun diye devam ediyor…”
- “Ben vegan değilim, peynir vs. tüketiyorum ama et yemiyorum, bu durum bile çok değişik karşılanıyor. Bana ‘hayvanlar bizim için yaratıldı’ cümlesini kuran insan oldu. Sözün bittiği yerdeyim.”
Anketimize gelen birkaç olumlu yanıt ise, aslında gerçekleşmesi için uğraştığımız dünyadan öncü sesler niteliğinde:
- “İlk zamanlar ‘Kendine eziyet ediyorsun, sen yemesen de hayvanlar kesilecek” diyenler, alay edenler oldu. Ama bir süre sonra alıştılar. Çocuklarım da vegan, evde de sorun yok. Hatta iş yerinde benim için hergün sebze yemeği yapılıyor.”
- “Yorumları okudukça aileme ve çevreme şükrettim. Çok alakasız birinin ‘Senin tedavi olman lazım, psikolojik hastasın sen” yorumuna maruz kaldığım için ‘evet’ seçeneğini işaretlemiştim.”
- Ben sanırım şanslı taraftayım. Genel olarak ailem ve arkadaşlarım benimleyken vegan seçeneği olan yerleri ayarlarlar, vegan yemek yaparlar, hatta ara ara ben mutlu olayım diye vegan beslenerek bana sürpriz yaparlar. Ölecek miyim ne? :)”
Dosyamızın bu ikinci kısmını da, bu konunun sosyoloji ve sosyal psikoloji alanındaki akademik çalışmalarla daha ayrıntılı ele alınması dileğimle ve anketimize gelen bir yorumla bitirmek istiyorum.
“Yazılan ve yazılmayan tüm saldırı ve ayrımcılıklara rağmen sakin bir şekilde neden vegan olduğumuzu onlara anlatmalıyız. Önemli olan bu saldırıları doğru okumaktır. Unutmamalıyız ki biz veganlara yapılan her saldırı aslında onlarında bildikleri gerçekleri örtbas etme çabasıdır. Sabırlı olup hayvan dostlarımızla birlikte onları öldürmeden, sömürmeden bir hayat kurabileceğimizi anlatmaktır.”
[1] Urban Dictionary’ye göre vegafobi, vegan ve vejetaryenlere karşı ayrımcılık, yersiz korku veya hoşnutsuzluk demek.
[2] Süresi dolduktan sonra anketimize DM’den gelen deneyim paylaşımı ve ilgili tweet‘ten. Tweet’te bahsi geçen “spiking vegan food”, vegan yemeğin içine kasten hayvansal içerik eklemek anlamına geliyor. Haberlere konu olmuş bir saldırı biçimi.
[3] Özellikle bu iki kısımda, bize bilinçli olarak özelden yazan kişilerin kimliklerinin anlaşılmaması için alıntıların tamamını yayımlamadık ve kimliklerini ortaya çıkarabilecek bazı sözcükleri, aktardıklarının özünü bozmayacak şekilde değiştirdik veya çıkardık.
Ek bilgi, 22.09.2020: Yazının yayımlanmasının ardından TVD gönüllülerinden Emre Kayatepe, konuyla bağlantılı olarak Sabancı Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmanın bağlantısını gönderdi. İlgilenenler için paylaşıyoruz: “A social identity needs perspective to Vegnism: Associations between perceived discrimination and well-being among Vegans in Turkey” – Sabahat Cigdem Bagci & Sena Olgun
(*) TVD Sosyal Medya ve Gönüllü Koordinatörü, Yunuslara Özgürlük Platformu & Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) üyesi