Yazı: Zeynep Irmak Alpaslan (*)
Geçenlerde annesinden ayrılmış ve farklı padoğa alınmış bir oğlak videosuna denk geldim (video hemen altta) ve veteriner öğrencisi olarak konuya etik yönünden yaklaşıp açıklık getirmek istediğimden bir yazı hazırlama kararı aldım.
Araştırmamın ana kaynağı ders notlarım ve Prof. Dr. Hasan Batmaz’ın Sığırlarda Sürü Sağlığı ve yönetimi kitabından oluşmaktadır.
Videoda keçinin sahibi olan çiftçiye, yavrunun neden annesinden ayrı olduğu sorulduğunda çiftçi, büyük süt işletmelerinin elbette yapamayacağı açıklamayı yapıp tükettiği süt miktarının fazlalığından dolayı ayırdığını söyledi ve hepimizin yüzüne bu gerçeği bir kez daha çarptı.
Öncelikle süt verimi ve ıslahı konusuna değinmek istiyorum. Süt sığırcılığı bir sektör haline gelmeden önce inekler sadece yavrularına yetecek miktarda süt üretiyordu; ki bu günde (ineğin ırkına bağlı olmakla birlikte) 8-10 litre arasında değişmekteydi.
Hatta 1990’larda yerli ırkların Türkiye verim ortalaması 5-6 litre idi. Bugün ıslah çalışmalarıyla iyi kondisyonda ve kaliteli spermayla tohumlanmış Holstein ırkı bir inek günde tam 38 litre süt verebilecek kapasiteye getirilmiştir.
Pratikte buzağının alması gereken süt miktarı canlı ağırlığının %10’udur. Yani 40 kg doğan bir buzağının başlangıç yemine başlayana kadar günde 4 litre süt içmesi yeterlidir. Geri kalan süt ise biz insanların tüketimi için piyasaya sürülmektedir.
Normal şartlarda bir buzağının sütten kesilme yaşı 2,5 – 3 ay iken kâr elde etmek amacıyla bu süre 8 hafta olarak belirlenmiştir. Ancak bazı işletmeler bu sınırı erkenden ve fazla miktarda başlangıç yemi kuru ot vs. vererek 3 – 4 haftaya kadar düşürmüşlerdir.
Normal şartlarda da doğumdan 4 gün sonra buzağının rumen, yani ana mide gelişimi için başlangıç yemi yemesi gerekmektedir. Ancak bu sütten kesme süresini bu kadar aşağıya çekmeyi kesinlikle gerektirmez. Tamamen ticari amaç güdülür.
Çiftliklerin süt içirmeyi minimumda tutup yem yedirmeye bu kadar istekli olmalarının ilk sebebi sütten kâr elde etmek. İkinci sebebi ise, buzağının sindirim sisteminin mümkün olduğunca çabuk gelişmesini sağlayarak hızlı kilo aldırmaktır.
Şimdi gelelim asıl konumuz olan yavrunun anneden ayrılmasına.
Baktığımızda annede fazladan onlarca litre süt var, buzağıya yem de veriliyor. Zaten bu şartlarda tüketebileceği süt miktarı canlı ağırlığının %10’undan fazla olamayacağı için neden buzağılar 8 hafta anneleriyle yaşamıyor da doğar doğmaz ayrılıyor?
İşte yüzümüze tokat gibi çarpması gereken gerçek burada başlıyor: “Sütün indirilme mekanizması”.
Bir ineği istediğiniz zaman sağamazsınız. Sağmak için öncelikle ineğin sütünü indirmesi gerekir. Bunu sağlayan ise yavrunun memeyi ağzına alıp emme refleksi sağlayarak memeyi uyarmasıdır. Sonrasında hipofiz bezinden salgılanan oksitosin hormonunun etkisiyle anne sütü indirir ve yavru sütü alır. Ancak işletmelerde bulunan binlerce baş inek için bu mümkün değildir.
Çalışanlar, yavrunun annesini emmesinin bitmesini bekleyemeyeceğinden (çünkü bu ticari olarak zaman ve süt kaybı demek) bu işi buzağılar yerine sağım makineleri yapar.
Yani tamamen emzirme simülasyonu oluşturularak süt anneden alınır. Yavrunun bir kere bile annesini emmesine izin verilmez. Çünkü yavrunun emme refleksini bir kere hisseden anne, daha sonra yapay yöntemler kullanıldığında sütünü indirmez ve yavrusunu arar.
Bu durum tamamen hormonlarla alakalıdır. Yavrusunu emzirmiş bir anneyi makineye bağladığınızda istediğiniz oksitosin salınımını sağlayamazsınız ve sonucunda anne sütü indirmeyeceğinden sütü de alamazsınız. Çünkü anne makineyle değil, yavrusuyla arasında bir bağ kurmuş olacaktır.
Peki yavruyu ayırdık ve nereye aldık hiç düşündünüz mü? Reklamlarda gördüğümüz o yeşil çayır ve meralar, mutlu zıplayan inekler ne kadar gerçek?
Ticari süt işletmelerinde erkek buzağıların bir değerinin olmadığını bilmeyen yoktur zaten; onlar kesimhaneye gidecektir.
Dişiler ise buzağı box’ları** denilen tek kişilik küçük bölmelere alınır ve önlerindeki kovadan yem yiyip biberondan süt içmek zorunda bırakılır. Anneleri de onları göremeyeceği bir alanda yüzlerce inekle beraber günde 3 defa sağıma gidip geldiği ve sürekli yem yemek zorunda olduğu bir bölmede ölene kadar kapalı tutulur (En modern ve hijyenik diye tabir edilen Rotary ve paralel sistemlerin görselleri aşağıdadır).
Şimdi bir daha düşünün.
Hayvanlar gerçekten bize hizmet için mi varlar? Fabrika gibi seri üretim yapmak onları hiç yormuyor mu? O sütte bizim de hakkımız var mı? Bir anneyi buzağısından tamamen damak zevkimiz için ayırmak ne kadar etik? Reklamlarda gördüğümüz mutlu inekler ne kadar gerçek? Süt mü içiyoruz, yoksa ineklerin stresini mi?
Sorgulayın…
Kapak fotoğrafı: Unparalleled Suffering Photography
(*) Zeynep Irmak Alpaslan, hayvansal süt sektörünün gizlenen gerçeklerini vegan bir veteriner hekim adayı ve aktivist olarak bizimle paylaşıyor. Irmak, 10 Temmuz’da ilk kez kendi Instagram hesabından paylaştığı yazısının tamamını ders kitaplarından ve ders notlarından derledi. Hayvansal süt endüstrisiyle ilgili teknik bilgiler için faydalandığı kaynak ise, Prof. Dr. Hasan Batmaz’ın “Sığırlarda Sürü Sağlığı ve Yönetimi” kitabı.
(**) “Süt danası kreşi” olarak da geçen “veal crate”
TVD Not: Endüstrinin gerçeklerine dair bilgi, belge ve görseller için We Animals Media ve Sentient Media web sitelerini ziyaret edip hem fabrika çiftliklerinde hem de organik küçük üretim çiftliklerinde kapalı kapılar ardında neler yaşandığını görebilirsiniz.
Rotary süt sağım fotoğrafı: John Davis & aberdeennews
Paralel süt sağım fotoğrafı: Viva! & ScaryDairy