Ne doğal, ne de masum… Yün ile ilgili çevremizden en çok duyduğumuz argümanlardan biri bu: Yünün zararsız, doğal olduğu ve koyunların yılda en az bir kere kırkılmaları gerektiği. Ancak yün göründüğü ve tahmin edildiği gibi doğal ve masum değil; hatta oldukça tartışmalı bir konu. Üstelik sadece koyunlar için değil, bugün dünyanın dört bir yanına ithalatı yapılan ve yünü vahşice çalınan alpaka, keçi ve tavşan gibi hayvanlara da ciddi zararlar veren bir ürün.
Yün elde etmek için en yaygın kullanılan hayvanlar koyunlar.
İnsan müdahalesi ve genetik manipülasyon olmasaydı koyunlar sadece kendilerini koruyabilecekleri, vücut ısılarını dengeleyebilecekleri kadar tüye sahip olurlardı. Ancak koyunlardan zorla alınan yapağının işlenmesiyle elde edilen yünün ticari bir ürün haline gelmesiyle koyunlar, bugün daha fazlasını üretebilecek şekilde yetiştirilmiş, birer “yün makinesine” dönüştürülmüş durumda. Yani ne koyunlardan yünlerini çalmak, ne de onların “fazladan” yün üretmeleri sandığımız kadar doğal değil.
Daha da önemlisi koyunların, halihazırda hayvancılık ve et endüstrilerindeki mal ve kaynak statüsünü derinleştiren bir malzeme.
Yün veya herhangi bir hayvansal ürünün ve onu kullanmanın doğal olup olmadığının aslında bir önemi yok çünkü ne kadar doğal olursa olsun, hepsi hayvanların haklarını ihlal ediyor. Dolayısıyla, doğallık başvurulabilecek geçerli bir argüman değil. Ancak pek çok kişinin sık sık, yaptıklarını ve yapacaklarını gerekçelendirmek için başvurdukları bir argüman. Pek çok kişi yün kullanmanın koyunlara bir zararı olmadığını düşünür. Ancak hayvanları sömürerek insana hizmet etmeyi amaçlayan her sektörde hayvanlar -gerek psikolojik, gerekse fiziksel düzeyde sürekli zarar görür.
Türkiye’den yola çıkacak olursak, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre her yıl tam 30 milyon “yerli koyun”, “genellikle halı ipi üretiminde ya da yatak, yastık, yorgan üretiminde” kullanılan doğal yapağı elde etmek amacıyla yapılan bu kırkma işlemine maruz bırakılıyor.
Ekonomik değer yaratma ve et endüstrisi için büyük ve küçük ölçekli koyun yetiştirenlerin “ek gelir” elde etmesi için yapılan bu işlem, “son 30 yıl içerisinde azalan koyun sayısına rağmen” devam ediyor ve yılda 60 bin ton civarında, 2019’da ise 70 bin 688 ton koyun yapağısı elde edildiği bildiriliyor.
Sömürü biçimlerinin birbirinden bağımsız olmadığını gösteren bu durum, eski (ayakları iple bağlama, makasla kırkma gibi) ve yeni (ipsiz şekilde fiziksel baskı uygulama, makinelerle kırkma gibi) yöntemlerle Türkiye’nin farklı bölgelerinde halen devam ediyor.
Çin ile birlikte dünyanın en büyük yün üreticilerinden biri olan, bu pazarın %25’ini oluşturan ve Türkiye’deki bazı yetiştiricilerin koyun kırkmada örnek gösterdiği Avustralya’daki en yaygın koyun türü olan merinoslar, yapay seçilim yoluyla kıvrımlı bir deriye sahip olacak hale getirilmişlerdir. Kıvrımlar daha fazla deri, daha fazla deri de daha fazla yün anlamına gelmektedir.
Türkiye’de Sivas ve Bursa gibi pek çok şehirde ithal merinos yetiştiriciliği yapılıyor. Bu türler aynı zamanda yerli ırkların melezleştirilmesinde kullanılırken, bazıları da “damızlık” olarak Türkiye’deki merinos varlığını artırmak için sömürülüyor.
Üreticinin daha fazla para kazanmasını sağlayan bu kıvrımlar, sineklerin yumurtalarını bırakmaları için oldukça uygun alanlardır. Daha sonra yumurtadan çıkan larvalar, koyunların derisini yiyerek hayvanların ciddi şekilde acı çekmelerine sebep olur. Üretici, müdahale edilmezse ölüme varan bu süreci, koyunların en çok sinek saldırısına maruz kalan yeri olan kalça ve kuyruk bölgesindeki derinin bir kısmını keserek önlemeye çalışır.
Kuzulara 6-10 haftalıkken yapılan bu acı verici işlemde anestezi veya ağrı kesici kullanılmaz.
İşlem sonrasında kuzular, koparılan derilerinin acısını haftalarca hissederler. Bu işlem sonrasında kuzular daha az sosyalleşir, daha az yer ve kilo kaybederler.
Acı çektiklerinin bir göstergesi olarak sürekli kambur bir halde dururlar. Bu işleme ek olarak kuzular kısırlaştırılır, küpelenir ve kuyrukları kesilir.
Kırkım sırasındaki panik ve korkudan bağırsak düğümlenmesi yaşamasınlar ve kırkım sırasında daha sakin kalsınlar diye kırkımdan bir gün önce aç ve susuz bırakılan koyunlar için kırkma işlemi can yakıcı, açık yaralara sebep olan, sarsıcı, stres dolu bir deneyimdir. Hayvan hakları örgütü PETA’nın bazı hayvan yetiştiricileriyle yaptıkları röportajlarda, hayvanların kırkma sırasında hareketsiz kalmasını sağlamak ve hayvanları kontrol altında tutmak için fiziksel şiddet uygulanabildiği, yüzlerine ve vücutlarının çeşitli yerlerine yumruk atılabildiği belirtiliyor. Daha rutin bir uygulama ise, koyunların sertçe yere, beton zemine çarpılması veya kırkıcının ayaklarıyla koyunların boynuna, kafasına basarak hareketsizliği sağlaması.
Dört kıtada 116 kırkma işleminden tanıklık ve video toplayan PETA, şiddetin istisna değil, sistematik olduğunu ortaya koyuyor.
Zaman baskısı altında çalışan kırkıcılar, kırktıkları hayvan başına ödeme aldıkları için hızlı hareket etmeye çalışırlar. Hatta Türkiye’de bugün bu işlemin fuarlarda şampiyonası bile yapılıyor ve 8 saatte 198 koyun kırktığını belirten “kırkım şampiyonları” oluyor. Makasla kırkımda makasın iyice bileylenmesi gerektiği vurgulanırken, usta bir kırkıcının günde 60 koyunu kırkabileceği, ancak bu yöntemde koyunun derisinin, makine ile kırkıma oranla daha fazla kesildiği tarım sitelerinde dahi belirtiliyor.
Ancak hızlı ve özensiz kırkımın anlamı, koyunlar için yine stres ama daha fazla yara demektir. Açılan yaralar genellikle kırkıcılar tarafından özensiz bir şekilde dikilir.
Acı ve korkuyu hissedebilen, kırkma işlemi sırasında yoğun stres yaşayan, yaralanan ve hatta hayatını kaybedebilen bu duyarlı canlılara yönelik bu zulmü önlemek, günümüzde hayvanlardan elde edilmiş malzeme içermeyen sayısız giyim ve kıyafet alternatifi sayesinde oldukça kolay.
Yün ve yün içeren ürünleri satın almayarak koyunlara, kuzulara ve diğer hayvanlara yaşatılan bu zulmün önüne geçebilirsin. Hayvancılık, moda ve tekstil sektörlerinin beslendiği bu çağdışı uygulamanın devam etmesine katkıda bulunmamak için tek yapman gereken, küresel ticaret ve ithalat ağı ile dünyanın farklı yerlerine ulaştırılan ürünleri ve etiketlerini kontrol etmek; bunların yün, kürk, deri, ipek, vb. gibi zulüm içermediğinden emin olmak. Böylece talebin azalmasına katkıda bulunarak arzı ortadan kaldırmak ve dolayısıyla bu korkunç uygulamanın zaman içinde son bulamasını sağlamak, insan kaynaklı mevcut durumu tersine çevirmek için önemli bir adımı atmış olacaksın.
Çeviri ve düzenleme: Emre Kayatepe, Boğaziçi Üniversitesi 2020 Psikoloji Bölümü mezunu, TVD gönüllüsü
Kaynaklar: Million Dollar Vegan, PETA, World of Vegan, Farm Transparency, Research Gate, ScienceDirect, DEFRA İngiltere Tarım Bakanlığı, Yeni Dönem Gazetesi, Haberler