Bir çok insan ahlâki seçimlerin her zaman net seçimler olduğunu sanır; ama tarihe bir anlığına bakınca bile durumun böyle olmadığını anlayabiliriz. Köle sahipleri normal insanlardı. Bunu düşünmekte tereddüt ediyoruz; çünkü bizim böyle bir ahlâksızlığı yapabilecek canlılar olabileceğimize inanmak istemiyoruz. Köle sahiplerinin kalpsiz, ahlâksız canavarlar olduğuna inanmayı tercih ediyoruz.

Doğar doğmaz belirli görüşlere sahip olmak için programlanırız. Bu görüşler tamamen ahlâki olup olmadığına bakmaksızın doğru olduğunu kabul ettiğimiz etik duruşları da kapsar. Hayvanların biz onları kullanalım diye var olduğuna inanmak da böyle bir görüştür. Bir çok insan insanların hayvanları dilediği gibi kullanabileceği türden doğal bir düzenin var olduğuna dair a priori bir varsayımla vejetaryenliği saf dışı bırakmaya çalışır. İçlerine kök salmış inançlarına uydurmak için akıllarını bükme çabasıyla felsefe jimnastiği yapmış olurlar böylece.

Hiç bir hayvan hayatta kalmak dışında bir sebeple yaratılmamıştır. İnsanlar diğer insanları ve türleri köleleştirme konusunda dehşet verecek kadar becerikliler. Diğer insanları köle haline getirebiliyoruz, bunu ahlâksızlık yapan ne? Köleliği ahlâksızlık haline getiren şey, diğer canlıların çıkarlarının görmezden gelinmesidir. Bunu reddetseniz bile, çoğumuz kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkalarına da yapmamak gerektiğine inanırız. Bir insanın özgürlüğünü elinden almak büyük bir adaletsizliktir mesela.

Bir tavuğun çektiği acıyı önemsemenin sebepleri de bir köpeğin, bir bebeğin, ya da farklı ırklardan insanların veya başka bir insanın acılarını önemseme sebebimizle aynı. Acı çekmenin, acı yaşamanın ne demek olduğunu bilirsiniz ve acı çekmemenin sizin için ne gibi faydaları olduğunu evrenselleştirerek diğer canlıların da acı çekmek istemediği sonucuna varabilirsiniz. Başkalarının istekleri ve ihtiyaçlarına saygı duyuyoruz; çünkü çıkarlarımız var.

Bir tavuğa köle diyebilirsiniz ve o tavuk aradaki farkı bir insan gibi bilemez. Ama içgüdüsü gereği toz banyosu yapmak için tüyleri dökülmüş göğsünü kafesine sürttüğünde, ayakları kafes tellerine sıkı sıkıya tutunduğunda, kafeste az da olsa yeri olsun diye çabalamaktan vazgeçip kafesteki diğer tavukların kendisini ezmesine izin verdiğinde, yumurtalarını biraz olsun mahrem bir alan içerisinde bırakmak için yırtındığında, aç olmasına rağmen gagası kopartıldığından neredeyse hiç bir şey yiyemediğinde o tavuğun büyük bir acı çektiğinden emin olabilirsiniz.

Tavuklar insanlar zalim olduğu için bu koşullarda yaşamıyor. Tavuklar zalim bir esaret içindeler; çünkü insanlar yumuta fabrikaları icat ettiler, bunu yapmadan önce de tavukların mahrem hayatları olan bireyler olup olmadığını düşünmediler, ya da bu tür kalabalık kafeslerde tutulduklarında refah durumlarının ne kadar kötü bir hal alabileceğini düşünmediler. Tarım ticareti sıçramalar halinde büyüdü, daha çok çıkar sağlamak için daha çok ölüm gerektiğinden, insanlar ölüm oranlarına değil ne kadar para kazanıldığına bakıyordu.

Herşey tavukların, domuzların ve ineklerin kölemiz olduğu prensibiyle başlıyor. Onlara köle demek filan gerekmiyordu, hayvan dememiz yeterliydi. Bir hayvana nasıl istersek öyle davranabileceğimize inanınca, bir hayvanın bir yemek olduğuna, gıda üretmeye yarayan bir alet olduğuna, bir hayvanın bir üretim ünitesi olduğuna, bir ticari yem olduğuna inanınca, o hayvan bizim için bir birey olma özelliğini yitirmiş demektir.

Bu yüzden, öldürülmeme ya da acı çekmeme hakkımızı hayvanlara da vermek için, onları sömürmeye son vermek zorundayız. Biz onlara kendilerine ait bir yaşamı olan özerk bireyler olarak saygı duymadıkça milyarlarca hayvan bu sömürüden kurtulamayacak.

Kaynak: Therese Krintzinger- Nonhumanslavery.com, hayvan özgürlüğü çevirileri Çeviri:CemC

Önceki İçerikKanser
Sonraki İçerikDünyaca ünlü bira markası vegan olmaya hazırlanıyor

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.